mısır hiyeroglif yazısı ile isim yazma
Bulunanen eski demotik papirüsler M.Ö. 660’lı yıllara, Psammetik III dönemine aittir. Demotik yazı, hiyeroglif ve hiyeratikten farklı olarak bir halk yazısıdır. 5. YAZI MALZEMESİ. Kemet insanı eline geçen hemen her malzeme üstüne yazmıştır. Taş, ostrakon adı verilen kireçtaşı tabletler, kil, deri, ahşap, metal, kumaş
Hiyeroglif yazısının kullanılmasını yasakladılar. M.S 300’lerden sonra Hiyeroglif yazısı unutuldu ve yeryüzünde bu yazıyı okuyabilen kimse kalmadı. 18. yüzyıla kadar bu böyle sürdü. Bu dili bilen olmadığı için Mısır papirüslerinde ve yazıtlarında neler yazdığı hiç kimse tarafından bilinemiyordu.
Mısır’da geliştirilen rahiplere özgü yazma biçimi aşağıdakilerden hangisidir? a) Çivi yazısı. b) Hiyeroglif. c) Serigrafi. d) Fitogram. e) İmgelem. (Baskı teknolojilerinin gelişim tarihinin başlangıcını yazının tarihine değin götürmek mümkündür.
Mısırlılareski ulusların yazmayı en çok sevenlerindendir. Hiyeroglif nasıl okunup yazılır?Mısır yazısı, çoğu, nesnelerin resmi olduğundan rahatlıkla ayırt edilebilen 700'den fazla işaretten oluşmuştu. Yanda görüldüğü gibi, her bir işaret, gerek özel bir nesneyi, gerekse belli bir sesi temsil ediyordu.
Mısır yazısı, çoğu nesnelerin resimleri olduğundan, rahatlıkla ayırt edilebilen 700'den fazla işaretten oluşmuştu. Her bir işaret ,özel bir nesneyi, belli bir sesi temsil ediyordu. Hiyeroglif yazısı soldan sağa ya da aşağıdan yukarıya yazılabilirdi.
Site De Rencontre Payant Par Sms. Eski Mısır’ın Anahtarı Rosetta Taşı Eski Mısırlıların kurduğu devlet, gelmiş geçmiş en uzun ömürlü devletlerden biridir 3000 yıldan çok ayakta kalır. Bu uzun süre boyunca Mısır’da piramitlerden mumyalara, hiyerogliflerden savaş arabalarına kadar çok etkileyici yapıtlar ortaya konur. Kuşkusuz bunlar arasında en etkileyici olanları dev piramitlerdir; ama Mısır kültürüne açılan kapının anahtarı da gizemli yazıları hiyerogliflerdir. Mısır, Afrika’nın kuzeydoğusunda, çölün ortasında büyük bir vaha gibidir. İnsanların binlerce yıl önce, yerleşmek için yeğlediği bölgelerin başında gelir. MÖ 5000′li yıllardan beri tarımsal etkinliğin yapıldığı verimli Mısır toprakları, kuşkusuz bu özelliğini Nil ırmağına borçludur. Nil her yıl düzenli olarak belli bir dönemde taşar. Bu taşkınlara ba-ğımlı bir tarımsal nüfus, o dönemlerden beri hep olmuştur ve giderek de artmıştır. Yaklaşık 5000 yıl önce MÖ 3000′li yılların başında Mısır tek bir yöneticinin hükümdarlığı altında, birleşik bir devlet halini aldı. Eski Mısırlıların kurduğu bu devlet 3000 yıldan uzun bir süre ayakta kaldı. Döneminin en güçlü ve varlıklı ülkesi Mısır’da eşi benzeri görülmemiş bir kültür doğdu. Bu kültürün önemli öğelerinden biri de kuşkusuz yazıydı. Eski Mısırlılar bir yazma sistemi bulan ender toplumlardandı. Onların Tanrı’nın sözleri’ olarak adlandırdığı yazı sistemine Eski Yunanlar kutsal yazılar’ anlamına gelen hiyeroglif hieros kutsal, gli-fikos yazı diyordu. Hiyeroglif, sembollerin kullanıldığı bir yazı sistemi. Eski Giritliler, Anadolu’da yaşamış Luviler ve Mayalar da kendi hiyeroglif sistemlerini geliştirmişlerdi. Bu sistemlerin hepsinin farklı yönleri vardı ve Mısır hiyeroglifleriyle bir ilişkisi yoktu. Mısır Hiyeroglif Yazısı….. Eski Mısırlıların geliştirdiği hiyeroglif yazısının kökeni bilinmiyor. MÖ 2900′lü yıllarda doğduğu tahmin edili-yor. Bu dönemde Mısır’ın Mezopotam-ya ile yakın ilişkileri var. Mısırlıların yazı düşüncesini Sümerlerden aldığı sanılıyor. Ne var ki iki yazı sistemi birbirinden çok farklı Birbirlerinden bağımsız bir gelişme izledikleri çok açık. Mısır hiyeroglif yazısı, harflerden oluşan bir alfabeye dayanmıyordu. Eski Mısırlılar yazılarında işaretlerin yanı sıra resimleri de kullanıyorlardı. Bu yazının fonetik öğeleri de vardı. İşaretler genellikle nesnelere karşılık gelirken bazıları da belli seslere ya da ses grup-larına karşılık geliyordu. Yani bazı resim ya da işaretler tek bir harfe karşılık gelirken bazıları iki ya da üç harfe birden karşılık gelirdi. Ayrıca başlı başına bir sözcüğü anlatan işaretler de vardı. Hiyeroglif yazısında yedi yüz dolayında işaret kullanılırdı. Binlerce yıl boyunca bunların sayısı çok az değişti. Çok karmaşık bir yazıydı bu. O nedenle okumayı ve yazmayı herkes bilmezdi. Hiyeroglifleri, yazıcı denen ve özel olarak eğitilen kişiler yazardı. Kuşkusuz o dönemde böylesi bir beceri, yazıcılara toplumda hem güç hem de saygınlık kazandırıyordu. Hiyeroglif yazısı hem soldan sağa hem de sağdan sola yazılırdı. Yazıdaki insan ya da hayvan yüzleri sola dönükse, soldan sağa, eğer yüzler sağa dönükse de sağdan sola okunurdu. Yazı için genellikle mürekkep ve fırçayla papirus denen, sazdan yapılmış özel kâğıtlar kullanılırdı. Zamanla hiyeroglif yazısı evrim geçirdi. Daha doğrusu hiyeroglifin yanı sıra başka bir yazı ortaya çıktı Hiyeratik. Mısırlılar günlük yaşamlarında daha kolay ve hızlı yazılan hiyeratiği kullanmaya başladı. İlk ve Orta Krallık dönemlerinde hiyeratik yaygın olarak kullanıldı. Bu yazıda işaretlerin çizimleri, daha basit simgelere dönüştürülmüş, sanki karakterleştirilmişti. Bir süre sonra demotik halkın yazısı denen daha da kolay bir yazı türü ortaya çıktı. Binlerce yıl içinde yazıdaki değişimlere karşın tapınaklarda hep hiyeroglif yazısı kullanıldı ve bu yazma sistemi hiyeratik ve demotikle birlikte varlığını korudu. Eski Mısır, sınırlarının en geniş ol-duğu, en güçlü dönemini MÖ 1539-1075 yılları arasındaki Yeni Krallık döneminde yaşadı. Sonra zayıflamaya başladı. MÖ 525′te Persler Mısır’ı işgal etti. Bundan yaklaşık iki yüz yıl sonra da MÖ 332′de Büyük İskender, Makedon ve Yunan askerlerden oluşan ordusuyla geldi. İskender’in MÖ 323′te ölümünden sonra büyük imparatorluk, onun generalleri arasında paylaşıldı. Mısır, İskender’in çocukluk arkadaşı ve en güvendiği generali olan Ptolemi’nin payına düştü. Ptolemi bir süre sonra firavun oldu. Mısır’ın son büyük hanedanlarından 32. Hanedan’ın isim standardını benimsedi. Böylece onun soyundan gelen bütün erkekler Ptolemi ve bütün kadınlar da Kleopatra olarak adlandırıldı. Üç yüz yıllık Ptolemi Hanedanı döneminde Mısır’da hem Eski Yunanca hem de Eski Mısır dili konuşuluyordu. Yazı olarak da halkın kullandığı sistem demotikti. Rahipler hiyeroglif yazısını ve yöneticiler de Eski Yunanca’yı kullanıyordu. Ne var ki bir süre sonra MÖ 30 Mısır Romalıların eline geçti. Bundan sonra Mısır’da yazı olarak yalnızca Latince kullanılmaya başlandı. Çok ender olarak da Yunanca kullanılıyordu. Yaklaşık yüz yıl gibi kısa bir sürede hiyeroglif yazısı da demotik de unutuldu. Onları okuyup yazabilen kimse kalmadı, Öyle ki bir süre sonra Romalılar o işaretlerin bir yazı olduğunu bile unuttu. Tıpkı Pers ve Makedon imparatorlukları gibi bir süre sonra Roma da çöktü. Eşsiz ve engin Mısır kültürüne ilişkin geriye çok az şey kaldı. Bunlardan biri de Avrupa’daki Mısır ilgisiydi. Avrupalılar Mısır’ın antik bilgeliğin ülkesi olduğunu düşünüyorlardı. Bu bilgelik de kuşkusuz gizemli hiyeroglif yazılarında saklıydı. Hiyeroglifleri, bu gizemli şekilleri, çözmek isteyen birileri hep çıkar ama hep de başarısız olurdu. Örneğin 1633′te yabancı dillere meraklı ve bilimle de ilgilenen Athanasius Kircher adlı bir Cizvit papazı, hiyeroglifleri çözmeye çalıştı. Mısır’da konuşulan Kıpti dilinin dilbilgisi üzerine de çalışan Kircher, hiyeroglif işaretlerin birer fonetik simge olduğu düşüncesiyle yola çıkmıştı. Ne yazık ki yüzlerce simge arasından yalnızca tek bir simgeyi doğru olarak bulabildi. Hiyeroglifleri çözme çalışmaları 17 ve 18. yüzyıllarda çok az yol aldı. Zamanla onlara ilişkin çok değişik düşünceler üretildi, söylentiler çıkarıldı. Bazı bilim insanları hiyerogliflerin bütün dillerin kaynağı olduğunu bile düşünürken ba-zıları da onları hiçbir anlamı olmayan işaretler dizisi olarak görüyordu. Napolyon Mısır’da Mısır antik çağdan beri doğuya açılan önemli bir kara yoluydu. Onu elde tutmanın getireceği, başta ticari açıdan olmak üzere, birçok üstünlük vardı. Bu nedenle tarih boyunca bölgedeki bütün büyük imparatorluklar ve devletler onu ele geçirmeye çalışmıştı. Napolyon Bonaparte komutasındaki Fransız kuvvetleri de 1798′de Mısır’a saldırdı. Kısa bir sürede Mısır’ın yönetimi Fransızlara geçti. Napolyon’un amacı hem İngilizlerin Hindistanla olan ilişkisini kesmek hem de Kuzey Afrika’da kalıcı bir üs kurmaktı. Napoleon, Mısır’ın tarihini, coğrafyasını ve ekonomisini araştırıp öğrenmek için 167 bilim insanı, teknisyen, matematikçi ve ressamı da beraberinde Mısır’a getirmişti. Fransızlar Mısır’da çok değil, üç yıl kadar kaldı; ama kaldıkları süre boyunca Mısır kültürüne yönelik çok değerli bilimsel araştırmalar yaptılar. Araştırmacıların incelediği hemen her şey, gizemli simgelerden oluşan hiyeroglif yazısıyla kaplıydı. Kısa sürede anlaşıldı ki Eski Mısır kültürünü anlamanın anahtarı, bu garip yazıydı. Fransızlar Kahire’de Mısır Enstitüsü’nü kurdular. Eski Mısır kültüründen kalan yapıtların büyük bir bölümünü burada topladılar. Yaklaşık üç yıl süren araştırmaların sonucunda Mısır’ın Betimlemesi’ adlı dev bir yapıt ortaya çıktı ve 1809′dan 1828′e kadar 19 cilt halinde Fransa’da yayımlandı. Bu yapıt Mısır’ın antik eserlerine karşı büyük bir ilgi ve hayranlık uyanmasına yol açtı. Araştırmacı, gezgin, antikacı ve define avcısı binlerce Avrupalı Mısır’ın zenginliklerini aramak için bu sıcak ve gizemli ülkeye aktı. Koyu Mavi-Gri Bir Taş… Bilim insanları hiyeroglif bilmecesi üzerinde yıllarca çabalayıp hiçbir sonuca ulaşamadılar; ta ki 1800′lü yılların başlarına kadar. Napolyon’un askerleri Mısır’ın kontrolünü hala tümüyle ele ge-çirememişti. Bunun için büyük çaba harcıyorlardı. Konumlarını güçlendirmek için İskenderiye’nin 56 km kuzeydoğusundaki liman kenti Reşit’teki Rosetta Saint Julien Kalesi genişletilmesi kararlaştırıldı. Yapılacak inşaat için bir grup asker o bölgenin temizlenmesiyle görevlendirildi. Bu temizleme çalışmaları sırasında ordu mühendisi yüzbaşı Pierre-François Bouchard, 1799′da Temmuz’un ortalarında üzerinde uzunca bir metin olan bir taş buldu. Boyutları 114 cm x 72 cm x 28 cm olan koyu mavi-gri, bazalt taşın ağırlığı 760 kg’dı. Yaklaşık bir masa üstü büyüklüğündeki taş hemen bilim insanlarınca incelenmek üzere Kahire’deki Enstitü’ye gönderildi. Taş bilim insanları arasında büyük bir heyecan yarattı. Onun, yüzlerce yıldır bütün uğraşlara karşın bir türlü çözülemeyen Mısır hiyerogliflerinin anlaşılmasında anahtar bir rol oynayabileceği fark edilmişti. Gerçekten de öyle oldu. MÖ 196′dan kalma taşın üzerinde aslında bir değil üç metin vardı. Taşı özel yapan şey de bu üç metnin, iki dilde ve üç farklı yazıyla yazılmış aynı metin olmasıydı. Üstteki 14 satırlık metin hiyeroglifle, ortadaki 44 satırlık metin demotikle ve alttaki 54 satırlık metin de Eski Yunanca yazılmıştı. İki Mısır yazısını da yaklaşık 1500 yıldır okuyabilen kimse yoktu ama Eski Yunanca bilinen bir yazıydı. Enstitü’deki bilim insanları alttaki metnin çevirisini hemen yaptılar. Eski Yunanca metnin çevirisi 1600-1700 sözcük dolayında ve 20 paragraf tuttu Aslında sağdan kırık olan taşın üzerindeki metin tam olarak çevrilemedi; ama çevrildiği kadarıyla içeriği ortaya çıktı. Bulunduğu yerin adıyla, Rosetta Taşı olarak anılmaya başlanan taş, gerçekte o dönemin rahiplerine, çok eskiden beri geleneksel olarak tanınan vergi ayrıcalıklarının yinelendiğini gösteren ve bu ayrıcalıklara karşılık firavuna övgüler düzen bir belgeydi. Yazıları Memfis tapınağının başrahibi yazdırmıştı. Beşinci Ptolemi’nin MÖ 205-180 hükümdarlığının dokuzuncu yılında, firavunun bağışladıklarını özetliyor, onun yaptığı güzel işlerin listesini sunuyor ve ona övgüler düzüyordu. Yazılar taşın üzerine özellikle üç değişik yazıyla yazılmıştı Rahiplerin tarzında hiyeroglifle, günlük işlerde kullanılan yazıyla demotikle ve yönetimin resmi diliyle Eski Yunanca. Fransız bilim insanları Taş’ın üzerindeki incelemelerini Mısır’da değil de Fransa’da sürdürmeye karar verdi. Fransızların Kuzey Afrika’daki geleceği pek parlak görünmüyordu. Napolyon Paris’e dönmüştü. 1801′de Fransızlar geri çekilmeye başladılar. Osmanlı ve İngiliz kuvvetlerinin ilerlemesi yüzünden Rosetta Taşı da Mart 1801′de, Kahire’den İskenderiye’ye getirtildi. Fransızların Mısır’daki durumu hızla kötüleşti. Temmuzda Kahire’deki ve Ağustosta’da İskenderiye’deki Fransız askerleri teslim oldu. Fransız bilim insanları yanlarına yalnızca özel eşyalarını ve bazı bitki ve hayvan örneklerini alarak Mısır’ı terk ettiler. Rosetta Taşı da bu sırada İngilizlerin eline geçti ve Şubat 1802′de İngiltere’ye getirildi. Gizem Çözülüyor Young ve Champollion Rosetta Taşı’nın bulunmasıyla birlikte 1800′lü yılların başında Eski Mısır diline olan ilgide büyük bir artış oldu. Çok sayıda dilbilimci ve arkeolog umutla bu dilin şifresini çözmeye çalışıyordu. Çünkü ellerinde Rosetta Taşı gibi bir anahtar vardı. Bilim insanları onun sayesinde hem demotiğin hem de hiyeroglif yazısının sırrını artık kolayca çözebileceklerini düşünüyorlardı. Ama biraz yanıldılar. Ellerinde böylesi bir anahtar olmasına karşın onu kullanmasını bilecek dehalara gerek vardı. Böyle dehalar da yok değildi aslında; ama biri İngiltere’de ötekiyse Fransa’daydı. Taş İngiltere’deydi; buna karşılık Fransızlarda da Taş’ın üzerindeki yazıların kopyaları bulunuyordu. Yazıların çözülmesi çalışmaları her iki ülkedede sürüyordu. İngiltere’de bu konuda en büyük çabayı büyük bilim insanı Thomas Young harcadı ve bunun karşılığını da aldı. Young Taş’ın üzerindeki iki gizemli yazıdan birini, demotiği, 1814′te tümüyle çözdü. Sonra da hiyeroglif metin üzerinde çalışmaya başladı. Demotik ve hiyeroglif işaretler arasındaki bazı benzerlikleri saptadı. Sonra her demotik simgeye karşılık bir hiyeroglif simge olduğunu fark etti. Gerçekte demotik simgeler hiyeroglif simgelerin basitleştirilmiş haliydi. Bu çok önemli bir ilerlemeydi. Belli ki demotik yazı hiyeroglif yazının daha basit bir biçimiydi. Ayrıca Young metinlerde Mısır dilinden olmayan adları oluşturan işaretlerin fonetik özelliği olması gerektiğini de keşfetti. İngiliz Fizikçi Thomas Young, Jean-Francois Champollion Rosetta Taşı’ndaki hiyeroglif metnin çeşitli yerlerinde aynı kartuştan bazı hiyeroglif işaretleri kuşatan elips şeklinde çizim altı tane vardı. Young, bu kartuşun içinde Ptolemi yazdığını anladı. Başka yazıtlardaki kartuşlarda da kraliyet ailesinden bazı kişilerin adları olması gerektiğini öngördü. Yazılarda kullanılan kuş ve hayvan şekillerinin baktığı yönün, yazının okunması gereken yön olduğunu da buldu. Ne var ki bütün çabasına rağmen Young, yalnızca altı hiyeroglifin ses karşılığını bulabildi. Dilbilgisinin temelini oluşturacak bir yapıyı ortaya gizemini çözen kişi Fransız dilbilimci Jean-Francois Cham-pollion oldu. 1790′da Pirenelerdeki Figeac kasabasında doğan Champollion’un ağabeyi bir arkeologdu. Onun etkisiyle Champollion’da zamanla doğu dillerine karşı bir tutku gelişti. Küçük kardeşinin dile karşı yeteneğini fark eden ağabey de onu elinden geldiğince iyi yetiştirmeye çalıştı. Champollion 11 yaşındayken bir akşam ağabeyi onu ünlü Fransız matematikçi Joseph Fourier’in evine götürdü. Napolyon’un büyük seferinde Mısır’a giden Fourier, o gece hep Mısır’a ilişkin konuştu, Rosetta Taşı’nı ve üzerindeki gizemli yazıları anlattı. Kimsenin o yazıları daha çözemediğini söyledi. Küçük Champollion bunlardan çok etkilendi ve heyecanlandı. Fourier, taşın üzerindeki yazıların bir kopyasını ona da gösterdi. Bu etkileyici buluşmadan coşkuyla ayrılan Champollion hiyeroglifleri çözen kişi olmayı kafasına koymuştu. Bunun için de öncelikle doğu dillerini iyi bilmesi gerektiğinin farkındaydı. Champollion 16 yaşındayken Latince ve Yunanca’nın yanı sıra, altı doğu dilini biliyordu. Lisedeyken o dönemde Mısır’da konuşulan Kıpti dilinin aslında Eski Mısırlıların konuştuğu dil olduğunu ileri süren bir makale yazdı. Üniversite eğitimi sırasında doğu dilleri üzerine çalıştı; artık on kadar doğu dilini biliyordu. Uzmanlık alanı da Mısır’dı. 19 yaşında Grenoble Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışmaya başladı. Birçok dilbilimci gibi Champollion da önceleri hiyerogliflerin tümüyle simgesel olduğunu düşündü. 1822′de bu düşüncesini değiştirdi ve en azından bazı işaretlerin fonetik özellik taşıyabileceğini düşünmeye başladı. Öncelikle Ptolemi ve Kleopatra gibi aslında Mısırlı olmayan soyluların adlarının karşılığını bulmaya girişti. Eski Yunanca ile hiyeroglifler arasındaki ilişkiyi Rosetta Taşı’ndaki Ptolemi sözcüğünden yola çıkarak ortaya koydu. Ama bunu ka-nıtlamak için Rosetta Taşı’ndaki adlardan daha çok ada gereksinimi vardı. Bu konuda bir arkadaşının Mısır’dan gönderdiği bir çizim çok işine yaradı. Bu çizimde de tıpkı Rosetta Taşı’nda olduğu gibi hem Eski Yunanca hem de hiyeroglif yazısıyla yazılmış bir metin bulunuyordu. Champollion Eski Yunanca’nın yanı sıra birlikte Kıpti dilini de okuyabiliyordu hatta zaman zaman notlarını bu dille tutuyordu. Bu dil gerçekte Eski Mısır dilinin o döneme değin gelen bir uzantısıydı. İki dilde birçok ortak sözcük ve ses vardı. Champollion önce demotik şekillerin Kıpti dilindeki olası karşılıklarına baktı. O dilde onların nasıl kullanıldığını, ne anlama geldiğini bulmaya çalıştı. Ardından demotik işaretlerin hiyeroglif karşılıklarını buldu. Bir süre sonra hiyeroglif işaretlerin bazılarının harflere, bazılarının hecelere ve bazılarının da sözcüklere karşılık geldiğini anladı. 1822′nin sonlarına doğru Champollion seksenden çok adı çözmüş ve yüzden çok hiyeroglif işaretin de anlamını bulmuştu. Kıpti dilinden yararlanarak bir hiyeroglif sözlüğü oluşturdu ve yazıların okunma kurallarını çıkardı. Bunları 1824′te yayımladığı bir kitapta topladı. Kitabında hiyeroglif yazısını anlamanın anahtarının “yazının bir metinde, bir cümlede hatta bir sözcükte hem simgesel hem de fonetik özellikler taşıması” olduğunu açıkladı. Bu başarısı Champollion’u bir anda ünlü biri yaptı. Fransa Kralı 18. Louis’nin huzuruna kabul edildi ve Louvre Müzesi’nde Mısır Bölümü’nün başına getirildi. Eski Mısır’dan kalan yazıların çözülmesiyle birlikte Eski Mısır bilimi doğdu ve binlerce yıllık gizemli bir kültür açığa kavuştu. Bilim insanlarının işi artık eldeki bütün hiyeroglifleri ve demotikleri okuyarak bu eşsiz kültürü anlamak ve tanıtmaktı. Taşın Serüveni….. Rosetta Taşı, 1802′den bu yana kesintisiz olarak Londra’daki British Museum’da sergileniyor. Yalnız iki kez müzeden çıkarılmış. Bunlardan ilki I. Dünya Savaşı sırasında olmuş. 1917′nin sonlarına doğru Londra’nın ağır bombardıman altında olması nedeniyle taşınabilir öteki eserlerle birlikte güvenli bir yere götürülmüş. İki yıl boyunca Holborn metro istasyonunda yerin 15 m altında kalmış. Taş’ın müze dışına ikinci çıkarılışının anlamlı bir nedeni var. Ekim 1972′de hiyerogliflerin çözülmesinin 150. yılı nedeniyle bir ay boyunca Paris’teki ünlü Louvre Müzesi’nde sergilenmek amacıyla Fransa’ya gönderilmiş. Mısır kültürünün anlaşılmasında anahtar rol oynayan eşsiz Rosetta Taşı hala Londra’da, British Museum’da ve ziyaretçilerini bekliyor. Ne var ki bazı bilim insanlarına göre taşıdığı metnin içeriği nedeniyle Rosetta Taşı tek olamaz; onun birçok kopyasının henüz ortaya çıkarılmamış başka tapınaklarda bulunması gerekiyor.
Eski Mısır medeniyeti, Mezopotamya'da aynı tarihlerde kurulmuş şehir devletleriyle birlikte, tarihin en eski uygarlıklarından biri ve döneminin en ileri sosyal düzenine sahip organize devleti olarak bilinir. Milattan önce 3000'ler civarında yazıyı bulup kullanmaları, Nil nehrinden faydalanmaları ve ülkenin doğal yapısı sayesinde dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korunmuş olmaları Mısırlılar'ın sahip oldukları medeniyetin ilerlemesine büyük katkıda bulunmuştu. Ancak bu uygarlık, Kuran'da inkar sisteminin en açık ve net tarif edildiği "firavun yönetiminin" geçerli olduğu bir medeniyetti. Büyüklük taslamışlar, sırt çevirmişler ve inkar etmişler, bunların neticesinde de ileri medeniyetleri, sosyal ve siyasal düzenleri, askeri başarıları onları helak olmaktan sahip oldukları medeniyet, yaşadıkları olaylar hakkındaki bilgileri eski Mısır yazısı olan hiyerogliflerden öğrenmek mümkündür. 18. yüzyıla dek Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürmüştü. Fakat milattan sonra 2. ve milattan sonra 3. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu; yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen, Milattan önce 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı Hiyeroglif, demotik hiyeroglifin el yazısı şekli ve Yunanca. Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu. Hiyeroglif Yazısındaki Üstün Teknik Gizemli, bilinmeyenli çizgiler, resimler, taslaklar, işaretler, şifreler, insanlar, hayvanlar, masal yaratıkları, bitkiler, meyveler, araçlar, elbise parçaları, örgüler, silahlar, geometrik şekiller, dalgalı çizgiler ve alevler. Bunlar tahtalar, taşlar ve sayısız papirüsler üzerinde bulunurlar. Tapınak duvarlarında, mezar odalarında, anı levhalarında, tabutların, çekmecelerin üzerinde bulunurlar. Mısırlılar eski ulusların yazmayı en çok sevenlerindendir. Hiyeroglif Nasıl Yazılıp Okunurdu? Mısır yazısı, çoğu nesnelerin resimleri olduğundan, rahatlıkla ayırt edilebilen 700'den fazla işaretten oluşmuştu. Her bir işaret ,özel bir nesneyi, belli bir sesi temsil ediyordu. Hiyeroglif yazısı soldan sağa ya da aşağıdan yukarıya yazılabilirdi. Hayvanların ya da insanların yüzleri sola dönükse soldan sağa,sağa dönükse sağdan sola okunurdu. Ne İle Yazılırdı? Yazıcılar ,mürekkep ve fırça kullanarak papirus denen sazlardan yapılmış özel bir çeşit kağıda yazı yazarlardı. Ayrıca ostraka olarak bilinen kırık çömlek parçalarının üzerine de hiyeroglif yazısı son derece adı verilen kimseler,okumak ve yazmak için özel olarak becerileri onlara güç ve saygınlık kazandırıyordu. Yazıcılar tapınaklarda ya da devlet yönetiminde iyi işlere girebiliyorlardı. Çoğunluk vergi de ödemiyordu. Daha sonraları Mısırlılar,hiyeroglif yazısının daha kolay bir uyarlaması olan 2 türlü steno yazı geliştirmişlerdir. Hiyeroglif yazısı ise, tapınaklardaki ve kamusal yapılardaki kayıtlarda kalmıştı. Mısırlılar,bir yazı biçimi bulan en eski uluslardan biridir. Onların "alfabeleri" bizim bugün kullandığımız gibi harflerden değil, resim ve işaretlerden oluşmuştu. Mısır yazısına "kutsal yazı" anlamına gelen hiyoroglif adı isim Mısırlıların, yazı yazma yetilerinin onlara ilim Tanrısı Tot tarafından verildiğine inanıyor olmalarından kaynaklanıyordu. Firavun adları kartuş adı verilen oval bir çerçevenin içine yazılırdı. Kaynak
Mısır resim yazısına ne denir? Eski Mısırda Dil ve YazıGizemli, bilinmeyenli çizgiler, resimler, taslaklar, işaretler, şifreler, insanlar, hayvanlar, masal yaratıkları,bitkiler, meyveler,araçlar,elbise parçaları,örgüler,silahlar,geo metrik şekiller,dalgalı çizgiler ve Tahta üzerinde,taş üzerinde ve sayısız papirüsler üzerinde duvarlarında,mezar odalarında,anı levhalarında,tabutların, çekmecelerin üzerinde eski ulusların yazmayı en çok nasıl okunup yazılır?Mısır yazısı,coğu,nesnelerin resmi olduğundan rahatlıkla ayırt edilebilen 700’den fazla işaretten oluşmuştu. Yanda görüldüğü gibi,her bir işaret ,gerek özel bir nesneyi,gerekse belli bir sesi temsil ediyordu. Hiyeroglif yazısı soldan sağa ya da aşağıdan yukarıya ya da insanların yüzleri sola dönükse soldan sağa,sağa dönükse sağdan sola ile yazarlardı? Yazıcılar ,mürekkep ve fırça kullanarak papirus denen sazlardan yapılmış özel bir çeşit kağıda yazı yazarlardı. Ayrıca ostraka olarak bilinen kırık çömlek parçlarının üzerinede Mısır hiyeroglif yazısı son derece adı verilen kimseler,okumak ve yazmak için özel olarak becerileri onlara güç ve saygınlık kazandırıyordu. Yazıcılar tapınaklarda ya da devlet yönetiminde iyi işlere girebiliyorlardı. Çoğunluk vergi de adları kartus aı verilen oval bir cercevenin icine Firavun Meyre’nin bir kartusu’nun resmi Daha sonraları Mısırlılar,hiyeroglif yazısının daha kolay bir uyarlaması olan 2 türlü steno yazı yazısı ise, tapınaklardaki ve kamusal yapılardaki kayıtlarda kalmıştı. Mısırlılar,bir yazı biçimi bulan en eski uluslardan biridir. Onların “Alfabeleri” bizim bugün kullandığımız gibi harflerden değil,resim ve işaretlerden oluşmuştu. Biz Mısır yazısına “Kutsal yazı” anlamına gelen hiyoroglif adı isim Mısırlıların,yazı yazma yetilerinin onlara ilim Tanrısı Tot tarafından verildiğine inanıyor olmalarından kaynaklanıyor. Firavun adları kartuş adı verilen oval bir çerçevenin içine yazılırdı.
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; biz de günahları dolayısıyla onları yıkıma uğrattık. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi." Enfal Suresi, 54 Eski Mısır medeniyeti, Mezopotamya'da aynı tarihlerde kurulmuş şehir devletleriyle birlikte, tarihin en eski uygarlıklarından biri ve döneminin en ileri sosyal düzenine sahip organize devleti olarak bilinir. MÖ 3000'ler civarında yazıyı bulup kullanmaları, Nil nehrinden faydalanmaları ve ülkenin doğal yapısı sayesinde dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korunmuş olmaları Mısırlılar'ın sahip oldukları medeniyetin ilerlemesine büyük katkıda bulunmuştu. Ancak bu uygarlık, Kuran'da inkar sisteminin en açık ve net tarif edildiği "firavun yönetiminin" geçerli olduğu bir medeniyetti. Büyüklük taslamışlar, sırt çevirmişler ve inkar etmişler, bunların neticesinde de ileri medeniyetleri, sosyal ve siyasal düzenleri, askeri başarıları onları helak olmaktan kurtaramamıştı. Mısırlıların sahip oldukları medeniyet, yaşadıkları olaylar hakkındaki bilgileri eski Mısır yazısı olan hiyerogliflerden öğrenmek mümkündür. 18. yüzyıla dek Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürmüştü. Fakat MS 2. ve MS 3. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu; yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek…Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen, MÖ 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı Hiyeroglif, demotik hiyeroglifin el yazısı şekli ve Yunanca. Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu. Hiyeroglif Yazısındaki Üstün Teknik "Gizemli, bilinmeyenli çizgiler, resimler, taslaklar, işaretler, şifreler, insanlar, hayvanlar, masal yaratıkları, bitkiler, meyveler, araçlar, elbise parçaları, örgüler, silahlar, geometrik şekiller, dalgalı çizgiler ve alevler. Bunlar tahtalar, taşlar ve sayısız papirüsler üzerinde bulunurlar. Tapınak duvarlarında, mezar odalarında, anı levhalarında, tabutların, çekmecelerin üzerinde bulunurlar. Mısırlılar eski ulusların yazmayı en çok sevenlerindendir. Hiyeroglif Nasıl Yazılıp Okunurdu? Mısır yazısı, çoğu nesnelerin resimleri olduğundan, rahatlıkla ayırt edilebilen 700'den fazla işaretten oluşmuştu. Her bir işaret ,özel bir nesneyi, belli bir sesi temsil ediyordu. Hiyeroglif yazısı soldan sağa ya da aşağıdan yukarıya yazılabilirdi. Hayvanların ya da insanların yüzleri sola dönükse soldan sağa,sağa dönükse sağdan sola okunurdu. Ne İle Yazılırdı? Yazıcılar ,mürekkep ve fırça kullanarak papirus denen sazlardan yapılmış özel bir çeşit kağıda yazı yazarlardı. Ayrıca ostraka olarak bilinen kırık çömlek parçalarının üzerine de yazarlardı. Mısır hiyeroglif yazısı son derece adı verilen kimseler,okumak ve yazmak için özel olarak becerileri onlara güç ve saygınlık kazandırıyordu. Yazıcılar tapınaklarda ya da devlet yönetiminde iyi işlere girebiliyorlardı. Çoğunluk vergi de ödemiyordu. Daha sonraları Mısırlılar,hiyeroglif yazısının daha kolay bir uyarlaması olan 2 türlü steno yazı geliştirmişlerdir. Hiyeroglif yazısı ise, tapınaklardaki ve kamusal yapılardaki kayıtlarda kalmıştı. Mısırlılar,bir yazı biçimi bulan en eski uluslardan biridir. Onların "alfabeleri" bizim bugün kullandığımız gibi harflerden değil, resim ve işaretlerden oluşmuştu. Mısır yazısına "kutsal yazı" anlamına gelen hiyoroglif adı isim Mısırlıların, yazı yazma yetilerinin onlara ilim Tanrısı Tot tarafından verildiğine inanıyor olmalarından kaynaklanıyordu. Firavun adları kartuş adı verilen oval bir çerçevenin içine yazılırdı.
mısır hiyeroglif yazısı ile isim yazma