neml suresi 93 ayet fazileti

هذلِ َك َج َزاؤُ ُه ْم َج َه َّن ُم ِب َما َك َفرُوا َوا َّت َخ ُذوا ها َياتٖ ى َو ُرسُلٖ ى ُه ُز ًوا‬ Kuranı Kerim Türkçe okunuş : 18.106 - Zâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vettehazû âyâtî ve rusulî huzuvâ.----- 18-Kehf suresi 107. ayet (Genel Enâm Suresi 93. Ayet - Allah’a yalan uydurup, iftira eden ya da kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde: “Bana vahyolundu.” diyen veya: “Allah’ın indirdiğine benzer (Kitap/vahiy) indireceğim.” diyenden daha zalim kim olabilir? Sen o zalimlerin ölüm sekeratı anındaki hâllerini bir görseydin! ElmalılıHamdi Yazır Meali: Neml Suresi 93. Ayet Meali, Neml 93, 27:93 Ve şöyle de: Hamd, Allah´a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir. Osize ayetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir!”. 91, 92, 93. "Bana emr olundu ki bu beldenin rabbine ’ibâdet ideyim, her şeyin sâhibi olan Allâh bu emri virdi ve emrine münkâd olmaklığım ve insânlara Kur’ân’ı okumaklığım tebliğ idildi. Bir Ayet Bir Hadis. Kuran-ı Kerim Ezberle. Namaz Hakkında Herşey. Tarihte Bu Gün. Rüyalar. Şiirler. Kadınlara Özel. Anasayfa » Etiket: neml suresi fazileti. Site De Rencontre Payant Par Sms. Neml Suresi mushaftaki sıralamada yirmi yedinci, iniş sırasına göre kırk sekizinci sûredir. Şuarâ sûresinden sonra, Kasas sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Peki, Neml Suresi anlamı ve fazileti nedir? Neml Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nasıldır?NEML SURESİ HAKKINDA Mekke döneminde inmiştir. 93 âyettir. Sûre, adını 18. âyette yer alan "enNeml" kelimesinden almaktadır. Neml, karınca demektir. Sûre de başlıca, Süleyman peygamber ve Sebe' melikesi, Belkıs kıssası ile Salih ve Lût peygamberler konu edilmekte, ayrıca mü'minlerin kurtuluşa ereceği, İslâm karşıtlarının kötü akıbetleri, öldükten sonra dirilmek ve kıyamet dile sıralamada yirmi yedinci, iniş sırasına göre kırk sekizinci sûredir. Şuarâ sûresinden sonra, Kasas sûresinden önce Mekke'de önceki Şuarâ ve bir sonraki Kasas sûreleriyle bir bütünlük arzeden Neml sûresinde Allah'ın birliği, peygamberlik, vahiy ve âhiret hayatı gibi İslâm'ın inanç esasları ele alınmaktadır. Şuarâ sûresinde olduğu gibi bazı geçmiş milletlerin ve bunlara gönderilmiş olan peygamberlerin kıssalarından kesitler sunulmak suretiyle insanlara öğütler verilmekte ve anlatılan olaylardan ibret almaları istenmekte, Hz. Süleyman'ın hükümdarlığı ve Sebe' kraliçesiyle Belkıs olan öyküsüne genişçe yer verilmektedir. Kozmik deliller gösterilerek Allah'ın sonsuz ilmi ve kudreti ispat edilmekte, kalplerde gizlenenler dahil olmak üzere evrende var olan hiçbir şeyin Allah'a gizli kalmayacağı, müşriklerin yaptıklarının ise bâtıl olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca kıyamet alâmetlerinden biri olan dâbbetü'l-arzın çıkarılacağı haber verilmekte, mahşer gününde karşılaşılacak durumlar ve olaylar tasvir SURESİ ARAPÇA sın tilke ayatül kur'ani ve kitabim ve büşra lil yükıymunes salate ve yü'tunez zekate ve hüm bil ahırati hüm la yü'minune bil ahırati zeyyenna lehüm a'malehüm fe hüm ya' lehüm suül azabi ve hüm fil ahırati hümül inneke le tülekkal kur'ane mil ledün hakımin kale musa li ehlihı innı anestü nara seatiküm minha bi haberin ev atıküm bi şihabin kabeşil lealleküm caeha nudiye em burike men fin nari ve men havleha ve sübhanellahi rabbil musa innehu enellahül azızül elkı asak felemma raaha tehtezzü ke enneha cannüv vella müdbirav ve lem yüakkıb ya musa la tehaf innı la yehafü ledeyyel men zaleme sümme beddele husnem ba'de suin fe innı ğafurur edhıl yedeke fı ceybike tahruc beydae min ğayri suin fı tis'ı ayatin ila fir'avne ve kavmih innehüm kanu kavmen caethüm ayatüna mübsıraten kalu haza sıhrum cehadu biha vesteykanetha enfüsühüm zulmev ve ulüvva fenzur keyfe kane akıbetül le kad ateyna davede ve süleymane ılma ve kalel hamdü lillahillezı faddalena ala kesırim min ıbadihil mü' verise süleymanü davude ve kale ya eyyühen nasü ullimna mentıkat tayri ve utına min külli şey' inne haza le hüvel fadlül huşira li süleymane cünudühu minel cinni vel insi vet tayri fe hüm iza etev ala vadin nemli kalet nemletüy ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm la yahtımenneküm süleymanü ve cünudühu ve hüm la yeş' tebesseme dahıkem min kavliha ve kale rabbi evzı'nı en eşküra nı'metekelletı en'amte aleyye ve ala valideyye ve en a'mele salihan terdahü ve edhılnı bi rahmetike fı ıbadikes tefekkadet tayra fe kale maliye le eral hüdhüde em kane minel üazzibennehu azaben şedıden ev le ezbehannehu ev le ye'tiyennı bi sultanim mekese ğayra beıydin fe kale ehattü bi ma lem tühıt bihı ve ci'tüke min sebeim bi nebiy vecedtümraeten temlikühüm ve utiyet min külli şey'iv ve leha arşün ve kavmeha yescüdune liş şemsi min dunillahi ve zeyyene lehümüş şeytanü a'malehüm fe saddehüm anis sebıli fehüm la yescüdu lillahillezı yuhricül hab'e fis semavati vel erdı ve ya'lemü ma tuhfune ve ma tu' la ilahe illa hüve rabbül arşil azıym27. Kale senenzuru e sadakte em künte minel bi kitabı haza fe elkıh ileyhim sümme tevelle anhüm fenzur maza ya eyyühel meleü innı ülkıye ileyye kitabün min süleymane ve innehu ta'lu aleyye ve'tunı ya eyyühel meleü eftunı fı emrı ma küntü katıaten emrah hatta nahnü ülu kuvvetiv ve ülu be'sin şedıdiv vel emru ileyki fenzurı maza te' innel müluke iza dehalu karyeten efseduha ve cealu eızzete ehliha ezilleh ve kezalike innı mürsiletün ileyhim bi hedeyyetin fe nazıratüm bime yarciul mürselun25. Ayet secde ayetidir. cae süleymane kale etümidduneni bi malin fema ataniyellahü hayrum mimma ataküm bel entüm bi hediyyetiküm fe lene'tiyennehüm bi cünudil la kıbele lehüm biha ve le nuhricennehüm minha ezilletev ve hüm ya eyyühel meleü eyyüküm ye'tını bi arşiha kable ey ye'tunı ıfrıtüm minel cinni ene atıke bihı kable en tekume mim mekamik ve innı aleyhi le kaviyyün ındehu ılmüm minel kitabi ene atıke bihı kable ey yertedde ileyke tarfük felmma raahü müstekırran ındehu kale haza min fadli rabbı li yeblüvenı e eşküru em ekfür ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe inne rabbı ğaniyyün nekkiru leha arşeha nenzur e tehtedı em tekunü minellezıne la caet kıyle e hakeza arşük kalet keennehu hu ve utınel ılme min kabliha ve künna saddeha ma kanet ta'büdü min dunillah inneha kanet min kavmin lehedhulis sarh felemma raethü hasibethü lüccetev ve keşefet an sakayha kale innehu sarhum mümerradüm min kavarır kalet rabbi innı zalemtü nefsı ve eslemtü mea süleymane lillahi rabbil le kad erselna ila semude ehahüm salihan enı'büdüllahe fe izahüm ferıkani ya kavmi lime testa'cilune bis seyyieti kablel haseneh lev la testağfirunellahe lealleküm tayyerna bike ve bi mem meak kale tairuküm ındellahi bel entüm kavmün kane fil medıneti tis'atü rahtıy yüfsidune fil erdı ve la tekasemu billahi le nübeyyitennehu ve ehlehu sümme le nekullenne li veliyyihı ma şehidna mehlike ehlihı ve inna le mekeru mekrav ve mekerna mekrav ve hüm la yeş' keyfe kane akıbetü mekrihim enna demmernahüm ve kavmehüm tilke büyutühüm haviyetem bima zalemu inne fı zalike le ayetel li kavmiy ya' enceynellezıne amenu ve kanu lutan iz kale li kavmihı ete'tunel fahışete ve entüm inneküm le te'tuner ricale şehvetem min dunin nisa' bel entüm kavmün ma kane cevabe kavmihı illa en kalu ahricu ale lutım min karyetiküm innehüm ünasüy enceynahü ve ehlehu illemraetehu kaddernaha minel emtarna aleyhim metara fe sae metarul hümdü lillahi ve selamün ala ıbadihillezınastafa allahü hayrun emma halekas semavati vel erda ve enzele leküm mines semai maa fe embetna bihı hadaika zate behceh ma kane leküm en tümbitu şeceraha e ilahüm meallah bel hüm kavmüy ya' ceallel erda kararav ve cealle hılaleha enharav ve ceale leha ravasiye ve ceale beynel bahrayni haciza e ilahüm meallah bel ekseruhüm la ya' yücıbül mudtarra iza deahü ve yekşifüs sue ve yec'alüküm hulefael ard e ilahüm meallah kalılem ma yehdıküm fı zulümatil berri vel bahri ve mey yursilür riyaha büşram beyne yedey rahmetih e ilahüm meallah tealellahü amma yebdeül halka sümme yüıydühu ve mey yerzükuküm mines semai vel ard e ilahüm meallah kul hatu bürhaneküm in küntüm la ya'lemü men fis semavati vel erdıl ğaybe illellah ve ma yeş'urune eyyane yüb' darake ılmühüm fil ahırati bel hüm fı şekkim minha bel hüm minha kalellezıne keferu e iza künna türabev ve abaüna einna le kad vüıdna haza nahnü ve abaüna min kablü in haza illa esatıyrul sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül la tahzen aleyhim ve la tekün fı daykım mimma yekulune meta hazel va'dü in küntüm asa ey yekune radife leküm ba'dullezı testa' inne rabbeke le zu fadlin alen nasi ve lakinne ekserahüm la inne rabbeke le ya'lemü ma tükinnü suduruhüm ve ma yu' ma min ğaibetin fis semai vel erdı illa fı kitabim hazel kur'ane yekussu ala benı israıle ekserallezı hüm fıhi innehu lehüdev ve rahmetül lil rabbeke yakdıy beynehüm bi hukmih ve hüvel azızül tevekkel alellah inneke alel hakkıl la tüsmiul mevta ve la tüsmius summed düae iza vellev ma ente bi hadil umyi an dalaletihim in tüsmiu illa mey yü'minü bi ayatina fe hüm iza vekaal kavlü aleyhim ahracna lehüm dabbetem minel erdı tükellimühüm ennen nase kanu bi ayatina la yevme nahşüru min külli ümmetin fevcem mimmey yükezzibü bi ayatina fehüm iza cau kale e kezzebtüm bi ayatı ve lem tühıytu biha ilmen emma za küntüm ta' vekaal kavlü aleyhim bima zalemu fe hüm la lem yerav enna cealnel leyle li yeskünu fıhi ven nehara mübsıra inne fı zalike le ayatil li kavmiy yü' yevme yünfehu fis suri fe fezia men fis semavati ve men fil erdı illa men şaellah ve küllün etevhü teral cibale tahsebüha camidetev ve hiye temürru merras sehab sun'allahillezı etkane külle şey' innehu habırum bima cae bil haseneti fe lehu hayrum minha ve hüm min fezeıy yevmeizin men cae bis seyyieti fe kübbet vücuhühüm fin nar hel tüczevne ila ma küntüm ta' ümirtü en a'büde rabbe hazihil beldetillezı harrameha ve lehu küllü şey'iv ve ümirtü en ekune minel en etlüvel kur'an fe menihteda fe innema yehtedı li nefsih ve men dalle fe kul innema ene minel kulil hamdü lillahi seyürıküm ayatihı fe ta'rifuneha ve ma rabbüke bi ğafilin amma ta'melunNEML SURESİ TÜRKÇE MEALİ Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir kitabın namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü'minler için bir hidayet rehberi ve bir ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de o yüzden bocalayıp azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. Onlar ahirette en çok ziyana bu Kur'an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından Mûsâ ailesine, "Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber, yahut ısınasınız diye bir kor ateş getireceğim" Ateşe varınca ona şöyle seslenildi "Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah eksikliklerden uzaktır."9."Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım."10."Değneğini at." Mûsâ değneğini attı Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. Allah şöyle dedi "Ey Mûsâ korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar."11."Ancak kim zulmeder de sonra yaptığı kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim."12."Elini koynuna sok; Firavun'a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir." âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, "Bu apaçık bir sihirdir" de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri halde sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkar ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak! Biz Dâvûd'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar, "Hamd, bizi mü'min kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a mahsustur" Dâvûd'a varis oldu ve, "Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur" cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler" onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki "Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!" kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?"21."Bana mazeretini gösteren apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim." Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve Süleyman'a şöyle dedi "Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe'den sana sağlam bir haber getirdim."23."Ben, onlara Sebe halkına hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm."24."Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar."25."Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah'a secde etmesinler diye şeytan onları yoldan çıkarmış." kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. Büyük Arş'ın Hüdhüd'e şöyle dedi "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz."28."Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak." kraliçesi Belkıs dedi ki "Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı."30, 31."Mektup Süleyman'dan gelmiştir. O, "Bismillahirrahmânirrahîm" diye başlamakta ve içinde 'Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin' denilmektedir."32."Ey ileri gelenler! Durumum hakkında bana görüş bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem." ki "Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. Emir senin. Ne emredeceğini düşün."34.Kraliçe Belkıs şöyle dedi "Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hale getirirler. İşte onlar böyle yaparlar."35."Ben onlara bir hediye gönderip elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım."36.Elçilerin sözcüsü Süleyman'ın huzuruna gelince, Süleyman ona şöyle dedi "Siz beni mal ile desteklemek ve böylece etkilemek mi istiyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz."37."Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız." "Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun kraliçenin tahtını getirebilir?" bir ifrit,"Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim" bilgisi olan biri, "Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm" dedi. Süleyman tahtı yanında yerleşmiş halde görünce şöyle dedi "Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir." "Tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?" gelince, "Senin tahtın böyle mi?" denildi. O da, "Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik" önce Allah'tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden "köşke gir" denildi. Köşkü görünce onuzeminini derin bir su sandı ve eteklerini topladı. Süleyman ona "Bu, zemini billurdan döşenmiş bir köşktür" dedi. Belkıs, "Ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" biz, "Allah'a kulluk edin" diye uyarması için Semûd kavmine, kardeşleri Salih'i peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbiriyle çekişen iki grup onlara, "Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah'tan bağışlanma dileseniz ya!" "Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık" dediler. Salih, "Sizin uğursuzluğunuzun sebebi Allah katındayazılıdır. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz" dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha Allah adına and içerek şöyle dediler "Mutlaka onu ve ailesini geceleyin öldüreceğiz sonra da velisine; 'Biz onun ailesinin öldürülüşüne şahit olmadık. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz', diyeceğiz." bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu Biz onları ve kavimlerini topyekün helak zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret edip Allah'a karşı gelmekten sakınmakta olanları ise da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti "Göz göre göre o çirkin işi mi yapıyorsunuz?"55."Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz." üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu "Lût'un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış!" de onu ve ailesini kurtardık. Ancak karısı başka. Onun geride kalıp helak olmasını takdir üzerine bir yağmur gibi taş yağdırdık. Başlarına gelecekler konusunda uyarılanların yağmuru ne kötüydü!59.Ey Muhammed! De ki "Hamd Allah'a mahsustur. Selam onun seçtiği kullarına." Allah mı daha hayırlıdır yoksa onların ortak koştukları mı? gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip, onunla, ağaçlarını sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah ile birlikte başka ilah mı var!? Hayır onlar Allah'a eş tutan bir yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? Hayır onların çoğu bilmiyor! kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilah mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgarları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? Allah onların ortak koştuklarından başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? De ki, "Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin." ki "Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler." gününün gerçekleşeceği hakkında bilgi peygamberler aracılığı ileonlara peşpeşe gelmiştir. Fakat onlar bu konuda şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar ahiretten yana edenler dediler ki "Biz ve babalarımız toprak olmuş iken mi, gerçekten bizler mi diriltilip çıkarılacağız?"68."Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir." ki "Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın." yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya "Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?" ki "Belki de acele gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı size çok yaklaşmıştır." senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu senin Rabbin onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa çıkardıklarını da mutlaka ve yerde gâib gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap'ta Levh-i Mahfuz'da bu Kur'an İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu o, elbette mü'minler için bir hidayet ve bir senin Rabbin onların arasında hükmünü verecektir. O, mutlak güç sahibidir, hakkıyla ise Allah'a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere sen ölülere duyuramazsın. Arkalarına dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara kopacağına dair o söz başlarına gelince onlar için yerden kendilerine bir dâbbe canlı bir yaratık çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların topluca hesap yerine sevk edilecekleri günü yerine geldiklerinde Allah şöyle der "Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!" dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık görmüyorlar mı ki biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de her şeyi gösterici aydınlık olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette Allah varlığını gösteren deliller üfürüleceği ve Allah'ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O'na görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O yaptıklarınızdan hakkıyla kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. Onlara, "Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz" denir.91, ki "Bana ancak, bu beldenin Mekke'nin; onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur'an'ı okumam emredildi." Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa de ki "Ben ancak uyarıcılardanım." ki "Hamd Allah'a mahsustur. O âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir." Peygamber Arapça Mekke Kale Gündem Güncel Haberler KÜNYE HAKKIMIZDA HARİTA YASAL ARA İLETİŞİM ANASAYFA KUR’ÂNIMIZ Kuran Meali ve Tefsiri Neml Suresi 39. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri Neml Suresi 39. ayeti ne anlatıyor? Neml Suresi 39. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Neml Suresi 39. Ayetinin Arapçasıقَالَ عِفْر۪يتٌ مِنَ الْجِنِّ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَۚ وَاِنّ۪ي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ اَم۪ينٌ Neml Suresi 39. Ayetinin Meali AnlamıCinlerden bir ifrit “Ben, daha sen makâmından kalkmadan önce onu sana getiririm. Çünkü ben gerçekten bu konuda çok kuvvetli, güvenilir biriyim” Suresi 39. Ayetinin TefsiriHz. Süleyman bu jestiyle Belkıs’ın kalbine tesir edip onu Allah’a iman ve itaate yaklaştırmayı hesaplıyordu. Cinlerden bir “ifrit” yani son derece akıllı ve kuvvetli olan bir cin, tahtı Hz. Süleyman oturduğu makâmından kalkmadan önce getirebileceğini söyledi. Bunu mutlaka yapabilecek kuvvet ve ona zarar vermeyecek bir güvenilirliğe sahip olduğunu ilâve etti. Ancak belirtilen bu zaman dilimi Hz. Süleyman’a uzun geldi. İşin bundan daha kısa bir müddet içerisinde tamamlanmasını arzu etti. Çünkü tebaası arasında bu işi yüzünün akıyla başarabilecek istidatta kişilerin bulunabileceğini biliyordu. Gerçekten de katında kitaptan hususi bir bilgi olan bir kişi, henüz Hz. Süleyman gözünü kıpırdatmadan tahtı getirip, onun hemen yanı başına yerleştiriverdi. Söylemesi ile tahtın gelmesi bir oldu. Kur’an, tahtı getiren kişinin kimliğini ve bilgi aldığı kitabın ne olduğunu gizlediği için, bununla alakalı tartışmaların sağlayacağı bir faydanın olmadığını düşünüyoruz. Esas üzerinde düşünülmesi gereken, kocaman tahtın o dönemin ilmî ve teknik şartları içerisinde saniyeden daha kısa bir süre içinde 2000 km’den daha uzun bir mesafeden getirebilmiş olmasıdır. Şüphesiz mûcize veya kerâmet olarak kabul edilen bu hâdisenin, günümüzde elektronik yollarla ses ve görüntü naklinden sonra ışınlama yöntemiyle eşya nakli üzerinde çalışan bilim dünyasına açık bir ufuk gösterdiği ve onların önüne yüksek bir çıta koyduğu anlaşılmaktadır. İkinci olarak üzerinde düşünülmesi gereken nokta, tasarrufu altında gerçekleşen böyle hârikulâde bir olay karşısında Hz. Süleyman’ın sergilediği kulluk anlayışıdır. O, Allah’ı çok iyi tanıyor ve bütün nimetlerin O’ndan olduğunu biliyordu. Bunun bir imtihan olduğunu, Allah’ın kullarını zâhiren şer gibi gözüken şeylerle imtihan ettiği gibi, zahiren iyilik gözüken şeylerle de imtihan edebileceğini bk. Enbiyâ’ 21/35, mühim olanın nimete şükrederek imtihanı kazananlardan olmanın gereğini söylüyordu. Nankörlerin ise Allah’a bir zarar veremeyecekleri gibi, kendi istikballerini tehlikeye atmakta olduklarını hatırlatıyordu. Çünkü Allah hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. O çok yüce, çok cömerttir; ihsan ve ikramı karşılamaya hazırlanan Süleyman bir taraftan melikenin dikkatini öğrenmek, bir taraftan da Allah’ın huzurundaki ebedî saltanatın yanında dünya saltanatının bir değeri olmadığını göstermek üzere küçük bir taktiğe başvurduNeml Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriNeml Suresi 39. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan PAYLAŞ İslam ve İhsan İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de “Allâh katında dîn İslâm’dır …” Âl-i İmrân, 19 buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan böyle bir dîn aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” Âl-i İmrân, 85 ... Peygamber Efendimiz Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret hac etmendir” buyurdular. “İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular. İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16 Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir. Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” Muvatta’, Kader, 3. Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir. Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307 Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” er-Rad, 28 Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir. İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal ilm-i hâl sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır. İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz. Erkam Medya © islam&ihsan 2013 - 2022 altında yayınlanan yazıların tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi yazıların tamamı izinsiz kullanılamaz. NEML SÛRESİ Girîş Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Allah'ın Huzurunda Peygamberlerin Durumu Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Tarihçilerin Hz. Süleyman Hakkında Söylediklerinin Ehemmiyeti Hz. Süleyman Hüdhüd'ü Niçin Affetti? Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Cinlerle Evlenilir Mi? Hz. Süleyman Belkıs'a Niçin Mektup Yazdı? Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Kerametin Varlığına Delil Süleyman Belkıs İle Evlendi Mi? Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Raht» Ne Demektir? Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Peygambere Karşı Gelmenin Neticesi Nedir? Yeryüzünde Halîfe» Kılmak Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Gayb Nedîr? Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Peygamberleri Duymayan Ölüler Kimlerdir? Dabbet'ül-Arz Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri NEML SÛRESİ Girîş Mekke Dönemi'nde nazil olmuştur. 93 ayettir. Bu sureye aynı zamanda Süleyman Suresi de denilmektedir. İbn Abbas ve îbn Zübeyr'den gelen rivayete göre bu sure Mekke döneminde hicretten önce nazil olmuştur. Ancak bazı ayetleri hicretten sonra nazil olmuştur. Bu sure ismini 18. ayetten almaktadır. Ayetleri Hicazlılar'ın sayımına göre 95, Basra ve Şamlılar'ın sayımına göre 94, Kufeli-ler'in sayımına göre 93'tür. Bu su re adeta Şuara Suresi'nin bir tamamlayıcısı gibidir. Çünkü Cenab-ı Hak burada Hz. Davud W Hz. Süleyman'ın zikrini eklemiş ve Lut kıssasından bahsetmiştir. Ayrıca her iki surede de Kur'an'ın zikrini Allah katından geldiği ve Rasûlullah için teselli olduğu meselelerine değinilmektedir. İbn Abbas'tan ve Cabir bin Zeyd'den gelen rivayete göre önce Şuara Suresi, sonra Nemi, sonra da Kasas Suresi nazil olmuştur. Kelime sayısı 1317, harf sayısı ise 4799'dur. Sure genel olarak şu konulan kapsamaktadır 1- Mümin­lere müjde ve müminlerin bazı vasıflan, 2- Ahiret'e inanmayan-lann durumu, 3- Kur'an'ın AUah tarafından inzali, 4- Hz. Mu­sa hadisesine kısaca bir değini, 5- Hz. Süleyman'ın Hz. Davud'un halefi olması ve kuş dilini bilmesi. însan, cin ve kuşlardan mey­dana gelen bir orduya sahip olması, 6- Karıncanın konuşması, 7- Hüdhüd'ün getirdiği haber, 8- Sebe kraliçesi Belkıs'm ha­disesi, 9- Süleyman'ın Belkıs'a mektubu, 10- Belkıs'ın istişaresi, 11- Hz. Süleyman'a gönderdiği hediyeler, 12- Belkıs'ın tah­tının getirilmesi ve keramet meselesi, 13- Süleyman'ın ihtişamlı köşkü, 14- Semud kavmi ve Hz. Salih, 15- Lut'un macerasına bir değini, 16- Hz. Muhammed'e ilâhî Öğütler, 17- Allah'ın sı­fatları, 18- Kâfirlerin Kur'an'a tepkileri ve hasrı inkârları, 19- İbret almak için seyahatin caiz olması ve teşvik edilmesi, 20- He­lak olan kâfirler için üzülmemek, 21- Her şeyin açıklayıcı kitap­ta bulunması, 22- Kur'an'mC yahudiler arasında ihtilaf noktası olan meselelerin çoğunu haber vermesi, 23- Rasûl-ü Ekrem'e te­vekkül etmesinin emredilmesi, 24- Dabbet'ul-Ard hadisesi, 25- Haşre kısaca değinilmesi, 26- Zulmün azaba sebep teşkil etme­si, 27 - Kevni ayetlere dikkatin çekilmesi, 28- Nefhi sur meselesi, 29- Dağların sabit görünmelerine rağmen hakikatte yürüyor ol­maları, 30- Ahiret'te sevap ve ikabın fonksiyonları, 31- Amelle-rin sevap ve ikabtaki rolü, 32- Cenab-ı Hak'kın Mekke'yi haram belde kılması, 33- Hz. Peygamber'in müslümanlardan olması ve Kur'an okumakla emrolunması, 34- Allah'ın gelecekte ayetleri. [1] Meal Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla 1- Tâ, Sîn. Bunlar Kur'an'm ve apaçık Kitab'ın ayetleridir. 2- Müminler için hidayet ve müjdedir. 3- O müminler ki namazı kılar, zekatlarını verir, Ahiret'e de yakînen iman ederler. 4- Kuşkusuz ki Ahiret'e inanmayanların işlerini kendile­rine süslü gösteririz. O yüzden de bocalayıp dururlar. 5- İşte onlar o kimselerdir ki azabın kötüsü onlar içindir ve onlar Ahiret'te zarar edenlerin ta kendileridir. 6 - Ey Rasûlüm! Kuşkusuz ki Kur'an sana Hakim her işi hikmetle çeviren, Alim her şeyi hakkıyla bilen Allah'tan ve­rilmektedir. 7- Hatırlat o zamanı ki Musa, ehline şöyle demiştir Gerçekten ben bir ateş gördüm. Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.» 8- Musa oraya vardığında kendisine şöyle seslenildi Ateşte olanlar da çevresinde bulunanlar da bereketli kılındılar. Alemlerin Rabbi olan Allah ortaktan münezzeh ve yücedir.» 9- Ey Musa! Gerçekten ben güçlü, her şeye galip gelen ve hikmet sahibi olan Allah'ım!» 10- Ey Musa! Asanı bırak!» O, asayı bıraktı. Onu kıv­rak bir yılan gibi hareket ediyor halde gördüğü zaman dönüp kaç­tı. Ve arkasına bile bakmadı. Ey Musa! Korkma! Çünkü pey­gamberler benim huzurumda korkmaz.» 11- Ancak zulmeden, zulmettikten sonra kötülüğü iyiliğe çevirene karşı ben çokça bağışlayıcı ve merhamet ediciyimdir.» 12- Elini koynuna sok. Lekesiz, bembeyaz çıkıversin. Do­kuz ayet mucize ile Firavun ve kavmine git. Kesinlikle onlar fasık olan bir kavimdir.» 13- Zira ayetlerim onlara apaçık olarak geldiğinde on­lar; Bu apaçık bir sihirdir» dediler. [2] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 1-13 Tâ, sîn. Bunlar Kur'an'ın ve...» Bu Ayetlerin Tefsiri Birinci ayetteki Tilke» kelimesi surenin ayetlerine işarettir. Kitab-ı Mübin, Levh-i Mahfuz'dur. Onun açıklayıcı olması orada olacak her şeyin yazılmış olmasıdır. Oraya bakanlara o her şeyi apaçık gösterir. Kitab-ı Mübin'i Kur'an ayetlerinden daha sonra getirmesinin sebebi, bizim onu bilmemizin Kur'an ayetleri vası­tasıyla olmasındandır. Hicf Suresi'nde Kitab-ı Mübin, Kur'an ayet­lerinden önce getirilmiştir. Çünkü varlık itibarıyla o daha Ön­cedir. Veya Kitab-ı Mübin'den maksat Kur'an'dır. Onun açıklayıcı olması ise onun içine hikmetlerin, ahkâmın konulmuş olmasıdır. Veyahut muciz olmak suretiyle sahih oluşunu ortaya çıkarıyor. O zaman Kitab-ı Mübin'in Kur'an üzerine atfedilmesi iki sıfatın bir­birlerine atfedilmesi kabilindendir. Kitab kelimesinin nekra ge­tirilmesi tazim içindir. îkinci ayetteki Huden ve buşren» kelimeleri ayetlerin hali­dir. Ahiret'e inanmayanların amellerini kendilerine süslemişiz-dir», yani onlarda yaratmış olduğumuz şehvet ve isteklerden Ötü­rü çirkin amelleri onlara güzel göründü. Onlar şaşkın şaşkın dolaşıp giderler. Onlar o amellerle meşgul olmakta, onlara düşün­meksizin ve kötü neticelerini akıl etmeksizin çirkin amellere doğ­ru dolaşıp gitmektedirler. Süsleme» işinin Allah'a nisbet edilme­si çoğunluğa göre hakiki anlamdadır. Zemahşeri şöyle der Bu süsleme uzun ömür, geniş nztk vermek suretiyle onları metâlan-dırmak mânâsını ifade eder. Yani gerçektir. Veya onun Allah'a isnadı mecazidir ve hakiki faili şeytandır. Nitekim başka bir ayet­te Şeytan onlar için amellerini süsledi» denilmiştir. Bu mecazı tashih eden Cenab-ı Hak'kın şeytana mühlet vermesi ve onunla kullar arasından çekilmesi hadisesidir. Nitekim şeytan onlara amellerini süslü gösterir.» Zemahşeri'ye göre bu yorum iki nedenle yapılmaktadır. Bi­rincisi, Mutezile'nin Kul için en eslah Allah'a vaciptir» demele­ri; ikincisi, amellerden maksat ameli salihadır. Onların tezyinin­den maksat onların haddi zatında güzel olduklarım açıklamaktır ve onların peşinde hali hazırda ve gelecek çeşitli yararlar olduğu­nu vuzuha kavuşturmaktır. Yani biz onlara güzel amellerini süs­lü gösterdik. Onlar ise dalâlet içindedirler ve bu amellerden yüz çevirip durmaktadırlar. Bu ayet onların dalâletinin ve gururları­nın dorukta olduğunu ifade etmektedir. Onlar Ahiret'te en çok ziyana uğrayanlardır» cümlesinden maksat, insanların ziyan yönünden en düşükleri olmalarıdır. Çün­kü hem sevabı elden kaçırmışlar, hem de cezaya müstehak olmuş­lardır. Veya onlar Ahiret'te, dünyadaki zararlarından daha fazla zarardadırlar. Ey Muhammed bu Kur an sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah katından verilmektedir» cümlesi hakkında şunlar söy­lenmiştir Bu cümlede iki kez tekid vardır Biri inne», diğeri de lâm» kelimesiyle. Bu Kur'an'in medlulüne gösterilen ehemmiyet ten ileri gelir. Bu ehemmiyeti belirtmektedir. Kur'an'ı Hz. Peygamber'e getiren, Cebrail'dir. Çünkü başka bir ayette Ruhu'L Emin onu indirmiştir/getirmiştir» denilmektedir. Hakim ve Alim kelimelerindeki tenvin, tazim içindir. Bu ta­zimle Kur'an'm sânının tazim edilmesi kastedilmektedir. Ayrıca Rasûl-ü Ekrem'in Kur'an'daki incelikleri ^e noktaları bilmekteki yüksek makamına işaret vardır. Ragıb, Hakim kelimesi hikmet kökünden gelmektedir. Al­lah'ın hikmeti bütün eşyayı bilmesi ve gayet muhkem bir şekilde onları yaratması demektir. Eğer insanların hikmeti bahis konu­su edilirse, o da mevcudatı bilmek, hayırları işlemek demektir» der. îlmin hikmete dahil olmasına rağmen Cenab-ı Hak Hakim» ve Alim» sıfatlarını ayrı ayrı getirmiştir. Çünkü ilim geneldir. Zira hikmet, sadece ilmi işleri bilmektir. İlim ise daha geneldir. Çünkü ilmi meseleler bazen teori şeklinde vaazedilir. Bu bakım­dan nazari ilimler daha üstündür. Musa, ehline Ben bir ateş gördüm..» cümlesi üzerine Ne-sefî şunları söylemektedir Bu ayette eGtireceğim» mânâsını ifa­de eden bir siga. kullanılmış olmasına rağmen Kasas Suresi'nde Umulur ki getireceğim» şeklinde bir ibare kullanılmıştır. Halbu­ki biri ümit diğeri ise kesinlik ifade etmektedir. Bunun sebebi şu­dur Çünkü ümitsiz durumdaki bir insan ümidi kuvvetli olduğu zaman Ben gelecekte şunu yapacağım, gelecekte şu olacaktır» şeklinde konuşur. Bununla beraber söylediklerini yapamayabilir. Ayetin burada tehir mânâsını ifade eden sin» harfiyle getirilme­si, Hz, Musa'nın ailesine, gecikse de, mesafe uzak olsa da ateş­ten bir kor veya bir haber getireceğini gösterir. Burada el» ta­kısı kullanılmıştır. Çünkü Hz. Musa iki ihtiyacını birden elde et­mese de mutlaka birisini elde edebileceğini umuyordu. Ya yol gös* terici bir malûmat alacaktır veya ateşten bir parça getirecektir Honlar ısınsınlar. Fakat, Hz. Musa iki ihtiyacını da birden elde ede­ceğini bilmiyordu. Çünkü bu iki ihtiyaç dünya ve Ahiret izzetiy~ di. Yani peygamber oldu, mesul tutuldu. Kıssa bir olduğu halde lâfızların bu iki surede değişik olmaları mânâ ile hadis rivayeti­nin caiz olduğunu gösterir.» Ateşin içinde bulunan da çevresinde olan da mübarek kılın­dı» cümlesinin mânâsı şöyle anlaşılabilir Ateşin şu anda bulun­duğu yere —ki mübarek bölgedir— ve bu bölgenin etrafında bu­lunanlara bereket ihsan edilmiştir. Ayetin zahirine bakılırsa o bölgede bulunanlara ve o bölge arazisinde Şam topraklarında bulunan her tarafa. bereket ve­rilmiştir. Çünkü peygamberler oralardan gönderilmişlerdir. Onla­rın dirileri de ölüleri de o bölgededir. Cenab-ı Hak'km Musa ile konuştuğu o bölge özellikle bereketlendirilmiştir. Bazıları Ateşin içinde bulunan ve etrafında olanlardan mak­sat, Musa ve o hadisede hazır olan meleklerdir» demişlerdir. Bu cümle Allah tarafından Musa'nın selâmlanmasını ifade etmektedir. Hulâsa bu cümle hakkında birçok görüş serdedilmiştir 1- Ateşin içinde bulunan» dan maksat, Allah'ın nurudur. Onun etrafında bulunanlar» dan maksat ise meleklerdir. Bu gö­rüş, Katade ve Zeccac'dan rivayet edilmiştir. 2- Ateşte olan» dan maksat, Cenab-ı Hak'ın konuşma yeri kıldığı ağaçtır. Etrafında olanlar» dan maksat ise meleklerdir. Bu, Cübbai'den rivayet edilmiştir. 3- İbn Cerir, ibn Ebi Hatim ve îbn Merduveyh'in İbn Ab­bas'tan rivayet ettiklerine göre Ateşte olan» dan maksat, Cenab-ı Hak'km zatıdır. Allah'ın nuru ağaçtaydı. Ateşin etrafındakiler» den maksat ise meleklerdir. İbn Abbas'tan meşhur olarak riva­yet edilen budur. Bu görüş aynı zamanda Hasan Basri, İbn Cü-beyr ve diğerlerinden de rivayet edilmiştir. Fakat Fahreddin Razı îbn Abbas'tan gelen bu rivayet uydurmadır. Onun adına uydu­rulmuştur» demektedir. [3] Allah'ın Huzurunda Peygamberlerin Durumu Peygamberler benim huzurumda korkmazlar», yani onlara vahy geldiği zaman korkmaları uygun değildir. Hatta onların kal­bine korku bile girmez. Velev ki korkuyu gerektiren bir durum olsa dahi. Çünkü onlar istiğrak halindedirler. Cenab-ı Hak'km emirlerini telakki etmektedirler. Ruhları melekût alemine celbe-dilmiştir. Peygamberler benim huzurumda korkmazlar» tabirinden anlaşıldığına göre peygamberler diğer zamanlarda Allah'tan, in­sanların hepsinden daha fazla korkarlar. Nitekim Cenab-ı Hak, Fatır Suresi'nde Ancak Allah'ın kullarından olan alimler Allah' tan korkarlar» buyurmuştur. Peygamberlerden fazla Allah'ı bilen alim ise yoktur. Ayetlerin zahirinden de bu anlaşılıyor. Meselâ bir ayette An­cak zarar eden bir kavim Allah'ın mekrinden emin olabilir» bu-yurulmuştur. Allah'ın onlara bu teminatı vermesine gelince, eğer bu teminat onların cennetle müjdelenmesinin zımnında vardır de­nilirse sahihtir. Çünkü cennetle müjdelenen sahabeler kötü akı­betten korkuyorlardı. Bununla beraber Cenab-ı Hâk'km kendile­rine cennet müjdesini verdiğini de biliyorlardı. İşte bundan an­laşılıyor ki müjde ile beraber korku biraraya gelebilir. Korku Al-lih'a güvenmemeyi gerektirmez. Çünkü burada Allah'ın onlara açıkça belirtmediği bir şartın olması da bahis konusu olabilir. Bu da onları denemektir. Eğer peygamberlere teminat vermekten maksat, Ben sizi kö­tü akıbetten emin kıldım» şeklinde agık bir teminat ise bu ihti­malde de korku vardır. Eğer teminattan maksat Cenab-ı Hak'kın onları küfür ve benzerinden masum kılması ise, o zaman melek­ler de Allah tarafından küfür ve günahtan masum kılınmışlardır. Halbuki onlar aynı zamanda korkarlar da. Bu mesele kelâm il­minin en ince meselelerindendir. 13. ayetteki Ayetlerimiz onlara geldi» cümlesinden maksat, Hz. Musa'nın ayetleri getirmesidir. Yani burada gelmek, apaçık zahir olmaktan mecazdır. Bu ayetin metnindeki Mubsiraten» kelimesi ayetlerin hâlidir. Yani apaçık ve vazıhtırlar. Bazı kıraat alimleri bu kelimeyi Mubseraten» şeklinde ism-i mekân olarak okumuşlardır. Yani bu ayetler kendilerine bakan­ların çokça görmelerinin sebebidirler. Ebu Hayyan Bu kelime mastar bir isim yerine kaim olmuştur» demektedir. [4] Meal 14- Nefisleri kalpleri kesinlikle kani olduğu halde zulüm ve büyüklenmeden ötürü mucizelerimizi inkâr ettiler. Ey Rasû-lünı! Bak bozgunculuk edenlerin akıbeti nasıl oldu! 15- Andolsun biz Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik de onlar şöyle dediler Bizi mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun!» 16- Süleyman babası Davud'a varis oldu. Ve Ey insan­lar! Bize kuş dili öğretildi. Ve bize her şeyden verildi. Kuşkusuz ki bu açık bir fazldır» dedi. 17- Süleyman'a cin, insan ve kuşlardan ordular toplandı ve bu ordular gruplar halinde dağıtıldı. 18- Süleyman ve orduları karınca vadisine vardıkları za­man, karıncaların beyi olan bir karınca şöyle dedi Ey karın­calar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve ordusu sizi farketmeye-rek kırıp geçmesin.» 19- Karınca dilini bilen Süleyman karıncanın bu sözü­ne gülerek tebessüm etti. Ve şöyle dedi Ey Rabbim! Bana il­ham et ki hem bana hem de ebeveynime ihsan buyurduğun ni­metine şükredeyim ve razı olacağın iyi bir amel yapalım. Beni de rahmetinle salih kullarının arasına kat.» 20- Süleyman kuşları teftiş etti ve şöyle dedi Hüdhüd'ü neden göremiyorum? Yoksa kaybolanlardan mı oldu?» 21- Kesinlikle ona şiddetli bir azap tatbik edeceğim veya boynunu keseceğim yahut bana Özrünü gösterecek açık bir de­lil getirecek.» 22- Hüdhüd çok geçmeden geldi. Ve Süleyman'a Senin bilmediğini Öğrendim. Sana Sebe'den dosdoğru bir haber getir­dim» dedi. [5] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 14-22 Nefisleri kalpleri kesinlikle kani olduğu...» Bu Ayetlerin Tefsiri Hz. Davud, Bakara, Nisa, Maide, En'am, İsra, Enbiya, Nemi, „ Sebe ve Sad surelerinde olmak üzere Kur'an'da 16 defa zikredil-inektedir. Hz. Süleyman ise Bakara, Nisa, En'am, Enbiya, nemi ve Sad surelerinde olmak üzere Kur'an'da 17 defa zikredilmekte­dir. 15. ayet, ilmin faziletine apaçık bir delildir. Alimlerin şerefini sergileyen bir ayettir. Zira Hz. Süleyman'la Hz. Davud, kendile­rine ilim verildiği için şükretmişlerdir. Faziletlerinin esasının ilim olduğunu» söylemişlerdir. Bu ayette aynı zamanda alimlere, lütfundan kendilerine ilim verdiği için Cenab-ı Hak'ka hamdet-meleri konusunda teşvik vardır. Tevazu göstermeye ve Allah'ın kullarından, ilim yönünden kendilerinden daha üstün olanların bulunduğuna inanmaya teşvik edilmektedirler. Nitekim Hz. Ömer minber üzerinde Mehirlerde pek ileri git­meyin» dediğinde ihtiyarbir kadın ona şu ayetle itiraz eder Eğer onlardan birine bir kantar vermiş olsanız bile...» Hz. Ömer ihti­yar kadının haklı olduğunu görünce şöyle demişti/ Bütün in­sanlar Ömer'den daha fakih ve daha bilgindirler.» Hz. Ömer'in bu sözünde kadının kalbini kazanmak ve ictihad kapısını açmakdır. Süîeyman Davud'a mirasçı oldu», yani peygamberlik ve kral­lıkta onun yerine geçti, babasının Ölümünden sonra hem peygam­ber hem de kral oldu. Veraset böylece onun eline geçmesinden kinaye olur. Bazıla­rı Sadece peygamberlikte ona mirasçı oldu» derken, bazıları da Sadece krallıkta ona mirasçı oldu» demişlerdir, Tabersi'nin ri­vayetine göre ehli beyt imamlarından gelen bir rivayete göre bu veraset, mal verasetidir. Yani malını ona miras bıraktı demektir. Fakat bu görüş şu sahih hadisle reddedilmiştir Biz peygam­berler miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır.» Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, sahabe huzurunda bu hadisle de­lil getirmişlerdir. Sahabiler ise Allah yolunda hiç kimsenin kına­masına kulak aşmazlardı. Buna rağmen hiçbir kimse onlara Bu hadis değildir» dememiştir. Binaenaleyh bu sahabe icmaı gibi bir şey olmuştur. Ebu Davud ve Tirmizi, Ebu Derda'dan şöyle rivayet ediyor­lar Rasûlullah'tan dinledim. Dedi ki Alimler kesinlikle pey­gamberlerin varisleridir. Kesinlikle peygamberler miras olarak dinar ve dirhem bırakmamışlardır. Onlar ancak ilmi miras bırak­mışlardır. Kim ilim elde ederse, o bol bir nasib elde etmiştir.» Muhammed bin Yakub El-Kâfi'de Ebu'l-Buhteri'den, o da Ebu Abdullah Caferi Sadık'tan Ebu Davud'un hadisini aynen zikret­miştir. Bize kuşların dili öğretildi» cümlesine gelince, dil ile tefsir ettiğimiz Mantık» kelimesi, konuşma demektir. Mütearefte insanın kalbinde olanı ifade etmek için kullanılan her lâfza, ister müf-red ister mürekkeb olsun, mantık denilir. Bazen sese mantık de­nilmiştir. El-Bahr'da Bize kuş dili öğretildi» cümlesinin peygamberli­ğe işaret olduğu kaydedilmiştir. Her şeyden bize verildi» cümlesi de krallık ve saltanata işarettir. Bu iki cümle mirasın beyanı gi­bidir. Mukatil diyor ki Her şeyden bize verildi» cümlesinden mak­sat peygamberlik veya krallıktır. Cinlerin, insan ve şeytanların ve rüzgârların teshiridir. Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular top­landı», yani değişik yerlerde bu askerler onun için toplandı. Or­dusu bunlardan müteşekkildi. Bu bütün cinlerin, bütün insanla­rın ve kuşların orada toplanmış olmasını gerektirmez. Nitekim Hüdhüd ve Belkıs meselesi de bunun böyle olduğuna delâlet eder. Ayetin zahirinden anlaşıldığına göre burada hasretmek mu­harebeye gitmek üzere askerleri toplamaktır. Bu muharebe ken­disine karşı gelenlerle yapılacaktı. [6] Tarihçilerin Hz. Süleyman Hakkında Söylediklerinin Ehemmiyeti Tarihçilerden bazıları Belkıs, Süleyman'ın krallığının 25. yı­lında onun itaatine girdi. Hz. Süleyman'ın krallık müddeti 40 se-neydi. Babasının da krallık müddeti kırk seneydi» derler. Zahire bakılırsa ordusunun bu üç sınıfını belli şahıslar toplamaktaydı. Hz. Süleyman'ın tahtı, rüzgârın o tahtı getirmesi, askerleri ve orduları hakkında birçok hadis rivayet edilmiştir. Alusi bu haoldukça ilginçtir sonra şunları söylemektedir ki Kur'an'ın ifade buyurduğuna ve sahih haberlerin delâlet et­tiğine iman et. Fakat sahih olmayan şeylerin yardımcısı olma. Kıssaciların, tarihçilerin bu husustaki sözlerinin çoğu sahih değil­dir. Onlarda şeni mübalâğalar vardır. Onlar sadece mümkün iş­ler olduğu için söylenmiştir. Bunlardan Allah'a sığınırız. Tüm bun­lar, dinle alay etmek kapısını açmak için söylenmiştir. Bunlann çoğu zındıkların uydurmaları da olabilir. Onlar bu uydurmalarla, insanları dinden nefret ettirme hedefini gütmektedirler.» Karınca Vadisi'ne geldikleri saman bir karınca...» cümlesin­de geçen Karınca Vadisi'nin Şam'da olduğu söylenir. Katade ve Mukatil'den gelen rivayete göre orada çok karınca bulunmakta­dır. Karıncanın sesini Hz. Süleyman anlamıştı. Bu tıpkı kuşların dilinden anlaması gibidir. Hz. Süleyman kuşların dilinden baş­kasına vakıf olmamıştır» şeklindeki itiraz burada geçerli değildir. Zira karıncanın iki kanadının bulunması ve böylece kuşlar cüm­lesine dahil olması mümkündür. Nitekim İbn Ebi Hatim, Abdur-rezzak, Abd bin Humeyd ve İbn Munzir şöyle rivayet etmişlerdir Biz nice karıncalar gördük ki iki kanatları vardı ve uçuyorlardı.» Zahire bakılırsa Nemletun» kelimesindeki Ta» te'nis için değil, vahdet içindir. Fiil kalet zahire riayet için müennes geti­rilmiştir. Binaenaleyh burada karıncanın dişi olduğuna dair her­hangi bir delil yoktur. Hz. Süleyman'ın, karıncanın sözüne tebessüm etmesi onun halinin ve ordusunun takva ve şefkat bakımından durumunun gü­zelliğinin karıncaya ilham edilmiş olmasından ileri geliyor. Ayrı­ca bir beşer, için fısıltı sayılabilecek bir sesi işitmesine ve o sesin fiit-sahibi olan karıncanın maksadını anlamasına Allah'ın kendisini muvaffak ettiğinden dolayı bunu söylemektedir. 19. ayetin metninde Tebesseme» fiili ile Dahiken» kelimesi geçmektedir. Bazılarına göre bu ikisi de aynı mânâyı gülümse­me ifade ederler. İbn Hacer Tebessüm, dahkın gülmenin baş­langıcıdır. Sessiz olur» diyor. Türkçe'de sırıtmak» şeklinde tabir edilir. Dank ise yüzün tamamen yayılması, sevinçten ötürü dilin gizli bir sesle beraber görülmesi demektir. Haddi aşan bu gülme­ye de Nahka» denilmektedir. Tebessüm ile dahk aynı mânâyı ifade eder» diyenler peygamberlerin dahkı tebessüm olduğundan ötürü böyle söylemişlerdir. Ayetin işaret ettiğine göre karıncanın sözü Hz. Süleyman'a o kadar tesir etti ki tebessüm hududunu aşarak sesli gülmeye baş­ladı. Yarab! Lütfettiğin nimete şükretmemi bana ilham eyle» şek-lindeki cümleyi İbn Abbas şöyle yorumlamıştır Beni şükredecek şekle sok.» İbn Zeyd ibareyi Beni teşvik et», Ebu Ubeyde Beni bu işe adeta aşık olmuş şekle sok» şeklinde yorumlamışlardır. Zeccac'a göre Bana ilham et» demektir. Bu fiilin lügat mânâsı, beni sen­den uzaklaştıran şeylerden beni alıkoy demektir. Et-Tayyibî Bu ayet kinayi telbihiye kabilindendir. Çünkü Hz. Süleyman burada nimetin küframna götürecek şeylerden nefsinin alıkonulmasını taleb etmektedir» demiştir. Nimetin Cenab ı Hak'ka raci olan zamire izafesi istiğrak için­dir. Yani senin bütün nimetlerine şükredeyim. Beni rahmetinle bu salih kullarının içine sok» cümlesinden maksat, Cennet ehli kıl» demektir. Hz. Süleyman burada salih amelin devamı üzerine, cennete girmenin de devamı talebinde bu­lunmuştur. Çünkü salih amel bizzat insanı cennete götürmez. Süleyman kuştan teftiş etti..,», yani Hz. Süleyman kuşlar­dan hangisinin mevcut olduğunu hangisinin olmadığını bilmek için onları teftiş etti. Ona çetin bir azap edeceğim» cümlesinden maksat, tüylerini yolmaktır. Bu rivayet İbn Abbas, Mücahid ve îbn Cüreyc'den gelmiştir. Yezid bin Ruman İki kanadının tüylerini yolmak suretiyle ona azab edeceğini söylemek istedi» diyor. Veya onu keseceğim. Veyahut da bana açık bir delil getire­cektir» sözlerine gelince, bu hitabın mahalli şudur Yemin ede­rim, bunlardan biri olacaktır. Eğer apaçık bir delil getirirse ne azap vardır, ne de kesmek. Eğer bunlardan birisi yoksa o vakit bu azaplardan birisini tatbik edeceğim! Ev» veya edatı iki yerde de terdid içindir. Bazıları Birin­cide tahyir. azap ile kesmek arasında muhayyer kılmak ikinci­de ise terdid içindir» demişlerdir. Yani ya açık bir delil getirecek veya iki azaptan biri tatbik edilecektir. Çok geçmeden Hüdhüd geldi» cümlesi hakkında şunlar söy­lenmektedir Bizim mânâ verdiğimiz gibi Mekese» fiilinin faili HÜdhüd'e racidir. O vakit Baidn kelimesi de zamanın sıfatı olur. Bu kelâm mukadder bir sualin cevabıdır. Sanki şöyle sorulmak­tadır Acaba Hz. Süleyman'ın tehdidinden sonra onun kaybı ne kadar devam etti?» Cevap olarak Uzak bir zaman durmadı, gel­di» denilmiştir. Kuşun kaybolduğu zaman için Uzak değildir» denilmiştir. Bu, kuşun, Hz. Süleyman'ın korkusundan süratle gel­miş olduğu anlamındadır. Bazıları Mekese fiilinin zamiri Hz. Süleyman'a racidir» demiş-lerse de bu zayıf bir yorumdur. Bazıları da Baid» kelimesinin, mekânın sıfatı olduğunu söylemişlerdir Yani Hüdhüd, Hz. Süley­man'dan uzak olmayan bir mekânda bulunuyordu. Fakat zamana sıfat olması daha uygundur. [7] Hz. Süleyman Hüdhüd'ü Niçin Affetti? İkrime der ki Hüdhüd'ün Hz, Süleyman tarafından affedilmesinin nedeni, onun anne ve babasına çok iyi davranmasıdır. Onlara yemek ge­tiriyor, yaşlı olmalarına rağmen onları besliyordu. Sonra Hz. Sü­leyman'a şunları söyledi Senin görmediğin bir şeyi gördüm ya­ni ilim ve marifet hususunda senin görmediğini gördüm.» Bu söz Hz. Süleyman'ın, özrüne iyice kulak vermesi için söylenmiş­ti. Onun kalbini kazanmak için söylenmişti. Zira nefis garip şey­leri getiren Özürleri daha makbul sayar. Sana Sebe'den gerçek bir haber getirdim» sözünden maksat, daha önceki cümleyi tefsir etmektir. Zira Nebe» çok Önemli ha­ber demektir. Zemahşeri Cenab-ı Hak Hüdhüd mahlûkuna bu kelâmla Hz. Süleyman'a karşılık vermesini ilham etti. Halbuki Hz. Süleyman' da peygamberlik fazileti, hikmet, tüm İlimler, birçok malûmatın teati edilmesi gibi özellikler bahis konusuydu. Bu, Hz. Süleyman'ı ilminde denemek ve mahlûkatm en zayıfında bile kendisinin il­men kapsamadığım kapsayanların bulunduğunu göstermek için­dir. Böylece Hz. Süleyman'ın nefsini veya ilmini kendisine küçük göstermiş olacaktı. Bu da nefsini beğenmek felaketinden kurtul-ması için ilâhi lütuftur. Nefsini beğenmek alimlerin fitnesidin, demektedir. Ayetin metnindeki Sebein» kelimesi, insanlardan bir kabile­nin adıdır. Ataları Sebe bin Yeşce bin Ya'reb bin Kahtan'ın adını almıştır. [8] Meal 23- Kuşkusuz ki ben bir kadın gördüm. Onlara hüküm­darlık ediyor. Ona her şeyden verilmiş. Ve onun büyük bir tahtı var.» 24- Onu ve kavmini, Allah'ın dışında güneşe secde eder­ken buldum. Şeytan onlara amellerini süslü göstermiştir. Dolayı­sıyla kendilerini hak yoldan saptırmıştır. Bir türlü doğru yola hidayet ulunamıyorlar.» 25- Göklerde ve yerde saklı bulunanı ortaya çıkaran ve gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilmekte olan Allah'a sec­de etmeleri gerekmez miydi?» 26- Allah o zattır ki ondan başka mabud yoktur ve büyük arşın da sahibidir.» 27- Süleyman şöyle dedi Bakacağız, söylediğin doğru mu yoksa yalancılardan mısın?» 28- Bu mektubumu götür de onlara bırak. Sonra yanla­rından çekil ve bak bakalım hangi neticeye varacaklar.» 29- Sebe kraliçesi Belkıs, kavmine Ey seçkin topluluk! Bana kerim önemli bir mektup bırakıldı.» 30- O mektup şöyle başlıyor Bu mektup Süleyman'­dandır ve Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlamakta-dır. 31- Ey Sebe'liler! Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin.» 32- Belkıs Ey önde gelenler! Bu işim hakkında bana bir fikir verin. Ben sizin görüşünüzü almadan hiçbir iş yapmış de­ğilim.» 33- Kavminin ileri gelenleri şöyle dediler Biz kuvvet sa­hibiyiz ve cesur savaşçılarız. Bununla beraber emir sana aittir. Artık bak, ne emredeceksin?» 34- Belkıs şöyle dedi Doğrusu hükümdarlar bir memle­kete girdiklerinde orasını perişan ederler ve halkının şerefli kim­selerini zelil kılarlar. İşte bunlar da böyle yaparlar.» 35- Ben onlara bir hediye göndereyim de bakalım elçiler ne ile dönecekler.» [9] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 23-35 Kuşkusuz ki ben...»Bu Ayetlerin Tefsiri Kuşkusuz ki ben bir kadın gördüm. Onlara hükümdarlık edi­yor» ayetindeki kadın» Belkıs veya Bulkıs binti Şerahil bin Malik bin Reyyan'dır. Bu kadın Ya'reb bin Kâhtan'm neslinden gelir. Bazıları Tubba'nın neslinden olduğunu söylemişlerdir. İbn Asakir, Hasan Basri'den şöyle rivayet ediyor Kadının asıl ismi Leyla'dır.» Fakat bu rivayet meşhura zıttır. Bazıları Ba­basının ismi Şerh bin Hedait'tir» demişlerse de, bu da zayıftır. Ri­vayete göre kadının babası Yemen Kralı'ydı. Ve onlarda krallık 40 atadan beri devam ediyordu. Onun Belkıs'tan başka evlâdı yoktu. Babasından sonra krallık Belkıs'a geçti ve millet Belkıs'ın krallığını kabul etti. Hazin tefsirinde anlatılıyor ki Belkıs'ın babası Şerahil, etraf­taki krallara Hiçbiriniz bana denk değilsiniz, babama da denk değilsiniz. Bu yüzden ben sizin kızlarınızla evlenemem» demiş. So­nunda cinlerden bir kız istemiş. Onlar da ona bu kızı vermişler­dir. Kızın ismi Reyhane bin Seken'dir.» Bu minval üzere birçok rivayetler gelmiştir. Fakat bunların çoğu îsrailiyat'tır. Cinlerle insanların evlenip evlenmeyeceği me­selesi Şafii'ler, Hanefiler ve Malikiler arasında ihtilaflı bir konudur. Belkıs'in annesinin cinnl olduğuna dair ne Kur'an'da ne de hadiste herhangi bir şey varid olmamıştır. Bu husustaki hikâye­ler hurafelerden ibarettir. [10] Cinlerle Evlenilir Mi? İbn Nuceym, El-Eşbah Ve'n-Nezair» adlı eserinde der ki Ebu Osman Sair bin Davud rivayet ediyor Yemen ehlinden bir kavim İmam Malik'e cinlerin nikâh edilip edilmeyeceği mese­lesi hakkında bir mektup yazdılar ve dediler ki Burada cinler­den bir kişi vardır. O bir kadınla evlenmek istiyor.» İmam Malik ise şöyle cevap vermiştir Bu evlenmenin din bakımından her­hangi bir tehlikesini görmüyorum. Fakat böyle bir şeyi kötü gö­rüyorum. Acaba bir kadın hamile olup, bir çocuk doğurursa, ken­disine Sen hamilesin veya çocuğun oldu, kocan kimdir?» deni­lirse ve o da kocam cinlerdendir» derse bu husustaki hüküm ne olacaktır? Böylece İslâm'da fesad yayılır.» Bu kerahet görüşünü reddedenlerden dolayı umulur ki bu cevap İmam Malik'ten sabit olmamıştır.» Ayet bir kadının kral olmasının caiz olduğuna delâlet etmez. Kâfir bir kavmin ameline bakarak müslümanlar için böyle konu­larda herhangi bir delil yoktur. Sahih-i Buhari'de İbn Abbas'tan rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber'e İranlılar'in, Kisra'nm kızını kral tayin ettikleri haberi gelince Emirlerine bir kadın ta' yin edilen bir kavim felah bulmaz» demiştir. Muhammed bin Cerir'in, bir kadının kadı olmasını caiz gör­düğü şeklindeki rivayet sahih değildir. İbn Nuceym Hadleri ve kısasları tatbik etmenin dışında sahih olsa dahi kadının kadı ol­ması uygun değildir» demiştir. îbn Abbas, İbn Cerir ve İbn'ul-Munzir'in kendisinden rivayet ettiklerine göre arş'ı azimden maksadın altından yapılmış, ayak­lan cevherden, incilerden ve sanatı ince ve kıymeti çok yüksek bir taht olduğunu söylemiştir. Ayetin zahirine bakılırsa arştan maksat, krallık tahtıdır. Ebu Müslim Arştan maksat krallıktır, hakimiyettir» demiştir. Fakat Ebu Müslim'in bu zorlama teviline ihtiyaç yoktur. Hüdhüd'ün Hz. Süleyman'ın o dehşetli idaresini görmesine rağmen Belkıs için O, büyük bir arşa sahiptir» demesi, ya Bel-kıs'm haline göre büyüktür demektir veya Belkıs'ın benzerleri olan site devletlerinin başında bulunan kralların tahtlarına göre böyledir. Veya bunun Süleyman'ın arşına nisbeten de böyle ol­ması mümkündür. Çünkü her ne kadar Hz. Süleyman'ın krallığı omınkinden daha büyükse de, Hz. Süleyman'ın böyle bir tahtı yoktur. Zira küçük krallıklarda bazı şeyler olur ki büyüklerde bu­lunmaz. Oysa onların hepsi onun emrindedir. Hulâsa Hüdhüd, Büyük bir taht» tabirini Hz. Süleyman'ı tergib etmek, konuşmasına kulak vermesini temin etmek için söy­lemiştir. Bunun için de Ben onu da gördüm. Kavmi Allah'ı bıra­karak güneşe tapmaktaydı» demiştir. Yani Allah'a ibadeti müte­caviz bir kavimdir, kendilerine harp aç.» Hasan Basri Onlar Mecusiydi, ateşe taparlardı» der. Bazıları da Onlar zındıktı» demiştir. 25. ayetin metindeki el-Heb'e» kelimesi örtülmüş, düzeltü-miş şey demektir. Yani yerlerde ve göklerde ne kadar gizli şey varsa Cenab-ı Hak hepsini bilir. Bazıları Heb kelimesi burada yağmur ve bitkiler demektir» demiştir. Bu görüş İbn Zeyd'den gelmiştir. İbn Ebi Hatim, Said bin Museyyib'den bu kelimenin su olduğunu rivayet etmektedir. Fakat en güzeli onu genelleştirmektir. Nitekim cemaa bu durumu İbn Abbas'tan rivayet etmiştir. O sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilmektedir», yani Cenab-ı Hak insanlık âleminde gizli olan her şeyi ortaya çı­karacaktır. Nitekim büyük âlemdeki gizlilikleri ortaya çıkardığı gibi. Süleyman Bakacağız doğru mu söyledin yoksa yalancılar­dan mısın? dedi» ayeti hakkında şunlar söylenmiştir fiili düşünce mânâsındaki nazar»ûsnı gelmektedir. Başındaki sin» ise tekid ifade ediyor. Yani tecrübeyle, kesinlikle senin doğrular, dan veya yalancılardan olduğunu bileceğiz. Bu mektubumu götür» cümlesi, delâlet eder ki imam, davayı tebliğ etmek ve onları İslâm'a davet etmek için müşriklere mek­tup gönderebilir. Allah Rasûlü, Kisra'ya, Kayser'e ve bunların dı­şında kalan Arap müşriklerinin krallarına mektuplar göndermiş, kendilerini dine davet etmiştir. Mektubu onlara attıktan sonra biraz çekil ve bak Neye baş­vuruyorlar?» cümlesi kralların huzurunda edebin ne olacağını ta­lim etmektedir. Nitekim bu durum Vehb bin Münebbih'ten riva­yet edilmiştir. 28. ayetteki Fenzur» fiiliyle 27. ayetteki nenzur» fiili aynı kökten gelirler. Daha önce söylediğimiz gibi ya düşünmek veya beklemek mânâsını taşırlar. Çünkü n-z-r maddesi Kur'an'da bek-lemek mânâsını da ifade etmiştir Bize bakın ve bekleyin ki si­zin nurunuzdan bir şeyler alalım» ayetinde olduğu gibi. Fakat teemmül düşünce mânâsında olması daha evlâdır. Yani düşün ve onların birbirlerine karşı söyledikleri sözlerin ne olduğunu an­ ayet açıkça gösteriyor ki Cenab-ı Hak, Hüdhüd'e bir kuv­vet vermiştir ve onunla dinlediklerini anlamaktadır. Mektubu onlara at» dedi. Çünkü mektup Hüdhüd tarafın­dan başka bir şekilde verilemezdi. Zamirin çoğul getirilmesi şun­dandır Mektubun içindekiler sadece Belkıs'a değil bütün bir kavme tebliğ edilmelidir. Ve onların tebliğden sonraki durumla­rının keşfedilmesi lâzımdır. Hüdhüd, Hz. Süleyman'ın mektubunu götürüp yanlarına at­tıktan ve Süleyman'ın emrine binaen kendilerinden biraz uzaklaş­tıktan sonra, Belkıse kavmine, Ey ileri gelenler! Bana çok önem­li bir mektub bırakıldı» dedi. Rivayete göre Hz. Süleyman mektu­bu yazarak misk ile mühürledi ve Hüdhüd'e verdi. Hüdhüd de mektubu götürdü, sarayında uykuda olan BeUus'm yanına bırak­tı. Belkıs uyuduğu zaman bütün kapıların anahtarlarını başının altına koyuyordu. Hüdhüd pencereden girdi. Mektubu tam göğsü­nün üstüne attı. [11] Hz. Süleyman Belkıs'a Niçin Mektup Yazdı? Hz. Süleyman'ı Belkıs'a bu tür bir mektup yazmaya iten se­bep Hüdhüd'ün Her şeyden ona verilmiştir» cümlesidir. Mektu­ba Kerim» vasfı verilmiştir. Çünkü mühürlüydü. Hadis-i şerifte Mektubun keremi mührüdür» Duyurulmaktadır. Edeb'ul-Kâtib'in şerhinde Mektubu mühürlediği zaman, kişi Bu kerim bir mek­tuptur, der» denilmektedir. İbn Mukanna Kim kardeşine bir mektup yazar ve onu mü-hürlemezse, o kendisine mektup yazılanı hafife almış olur» demiş­tir. İbn Abbas, Katade. Zuheyr bin Muhammed Kerim burada mühürlenmiş demektir» demişlerdir. Bu ayetten mektupların mü­hürlenmesinin müstehap olduğu hükmü çıkmaktadır. O, Süleyman'dandır. O Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıy-ladır» cümlesi, Hz. Süleyman'ın isminin Allah'ın isminden önce zikredilmesine delâlet etmez. Belkıs bu mektubun Süleyman'dan geldiğini, mektupta zikredilen isimden anlamıştır. İbn Ebi Hatim, Yezid bin Numan'dan şunu rivayet ediyor Hz. Süleyman şöyle yazdı Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu mektup Davud oğlu Süleyman'dan Zişehr'in kim Belkıs ile kavminedir. Bana karşı büyüklük taslamayın. Ve bana teslim olarak gelin.» Belkıs mektubun Hz. Süleyman'dan geldiğini mek­tubun arkasına yani zarfına yazılan isimden anlamıştır. Mektu­bun içi ise besmele ile başlıyordu. Ayetin zahiri besmelenin hususiyetlerinden olmadığına delâ­let eder. Bazıları Besmele hususiyetlerindendir. Fakat Arapça lafzıyla ve özel tertibiyle» demişlerdir. Hz. Süleyman'ın mektu­bundaki besmele Arapça lafzıyla değildir. Bizim için Arapça'ya tercüme edilmiştir demişlerse de bu, uzak bir tevil değildir. Bana müslüman olduğunuz halde gelin» ayetindeki İslâm'­dan maksat imandır. Yani iman ederek bana gelin demektir. Ba­zıları İtaat etmektir» demişlerdir. Yani teslim olarak, itaat ede­rek bana gelin! Eğer îslâm»dan maksat iman ise bu, peygamberlik daveti olur. İkinci yoruma göre ise davet krallık içindir. Fakat Hz. Sü­leyman'ın sanma yakışanı, birincisidir. Ayetin zahirinden anlaşılıyor ki mektubta Cenab-ı Hak'kın burada kıssa ettiğinden başka bir şey yoktur. Bu, Mücahid'den gelen rivayetlerden birisidir. 32. ayet mühim emirlerde fikirler almanın, istişarede bulun-manın müstehab olduğuna delâlet eder. Biz kuvvet sahibiyiz» cümlesinden maksat, sayı bakımından kuvvetliyiz demektir. Şid­detli be'se sahibiyiz» ifadesinin mânâsı, şiddetli bir kahramanlığa, şiddetli bir tecrübeye sahibiz demektir. Alusi, Belkıs'ın Hz. Süleyman'a gönderdiği hediyelerle ilgili olarak birçok İsrailiyat naklettikten sonra şöyle diyor Bunlar, doğrusu yalan olanından ayırdedilemeyecek haberlerdir. Bir kıs­mının yalan olduğuna kalbim meyletmektedir. Fakat Allah daha iyi bilir.» İbn Abbas, Belkıs, kavmine O Hz. Süleyman hediyeyi ka­bul ederse kraldır, kendisiyle savaşırız. Eğer kabul etmezse pey­gamberdir, o zaman kendisine tâbi oluruz, dedi» eliyor. İbn Kesir Seleften olan müfessirlerin çoğu Belkıs'ın Hz. Sü­leyman'a büyük bir hediye gönderdiğini, bu hediyenin altın, mü­cevherat, inci ve başka kıymetli taşları kapsadığını söylemiştim diyor. [12] Meal 36- Elçi Süleyman'a vardığı zaman Süleyman ona hita­ben şöyle dedi Siz bana mal ile yardımda mı bulunmak isti­yorsunuz? Allah'ın bana vermekte olduğu size verdiğinden daha hayırlıdır. Bilâkis siz hediyenizle sevinebilirsiniz.» 37- Ey elçi! Sen onlara dön ve söyle Biz onlara öyle ordularla geliriz ki o ordulara asla karşı koyamazlar. Ve andol-sun biz onları oradan Sebe'den hor oldukları halde zelillik için­de çıkarırız.» 38- Süleyman, kavminin ileri gelenlerine dönerek şöyle dedi Ey kavmimin ileri gelenleri! Onlar Sebepliler bana müs-lüman olarak gelmezden önce Belkıs'ın tahtım hanginiz bana getirebilir?» 39- Cinlerden bir ifrit kuvvetli kişi; Yerinden kalkmaz­dan önce ben onu sana getiririm. Kesinlikle bu işi yapmaya gü­cüm yeter ve ben güvenilir bir kimseyim» dedi. 40- Katında o kitaptan bir ilim olan kimse dedi ki Sen gö­zünü kırpmadan önce ben onu sana getiririm.» Süleyman, tahtı yanında duruyor görünce, Bu, Rabbimin fazlındandır. Beni im­tihan etmek istiyor. Şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü yapacağım? Kim şükrederse ancak kendi için şükreder. Kim de nankörlük ederse muhakkak ki Rabbim onun şükrüne muhtaç değildir. O kerem sahibi olandır,» dedi. 41- Süleyman Onun tahtını tanınmaz hale getirin. Ba­kalım tanıyacak mı? Yoksa tanımayanlardan mı olacak?» dedi. 42- Bel kıs geldiği zaman ona soruldu Böyle miydi şenin tahtın?» O da cevap olarak dedi ki Sanki O'dur. Bununla beraber bize daha önce taht mucizesinden Önce ilim verildi ve müslüman olduk.» 43- Belkıs'ın Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu haktan uzaklaştırın işti. Muhakkak ki o kâfir olan bir kavimden idi. 44- Ona Belkıs'a Saraya gir!» denildi. Belkıs onu gö­rünce derin bir su zannetti ve elbiselerini kaldırarak bacak­larını sıvadı. Süleyman Ey Belkıs! O camdan yapılmış şeffaf bir saraydır» dedi. Bunun üzerine Belkıs Allah'a şöyle yakar­dı Ey Rabbim! Gerçekten ben nefsime zulmetmişim. Şimdi Sü­leyman'ın beraberliğinde âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim ol­dum.» [13] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 36-44 Elçi Süleyman'a vardığı zaman...» Bu Ayetlerin Tefsiri Kur'an'm zahirine bakılırsa Hz. Süleyman onların getirdiği hediyelere bakmamıştır, önem de vermemiştir. Ve onlara Sizi şirkiniz ve kralhğtmz üzere bırakmamı bu malla mı el­de etmek istiyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği mal, mülk ve asker sizin sahip olduklarınızdan daha hayırlıdır. Siz hediyenizle sevinirsiniz, yani hediyelerle gönülleri alan sizlersiniz. Bense siz­den ancak İslâm veya kılıcı kabul ederim» demiştir. Elçiler Belkıs'a döndüklerinde hediyelerinin geri gönderildi­ğini gördü. Elçiler Hz. Süleyman'dan dinlediklerini kendisine nak­ledince, maiyetiyle beraber Hz. Süleyman'ı tazim ederek yola çık­tı. Niyeti, dinde Hz. Süleyman'a tâbi olmaktı. Hz. Süleyman on­ların geldiklerini haber alınca sevindi. Ey ileri gelenler! Onların bana teslim olarak gelmelerinden önce hanginiz onun tahünı ba­na getirebilir?» dedi. Katade diyor ki Hz. Süleyman'a Belkıs'm geldiği haber ve­rildi. Daha önce Belkıs'm tahtından kendisine bahsedilmişti ve bu hoşuna gitmişti. Taht altından yapılmıştı, ayakları inci ve cevher­lerle süslenmişti. Örtüleri dibace ve ipekli kumaştandı. Üzerinde dokuz adet kilit noktası vardı. Onlar müslünıan olduktan sonra bu tahtı almak Hz. Süleyman'ın hoşuna gitmezdi. Biliyordu ki on-lar müslüman olurlarsa mallan kendisine haram olurdu. Bunun üzerine onlar müslüman olarak gelmezden Önce onun tahtım ba­na kim getirebilir?» dedi. [14] Kerametin Varlığına Delil Cinlerden bir ifrit, Hz. Süleyman'a Sen yerinden kalkmaz­dan önce onu getiririm» dedi. Yani Meclisinden ayrılmazdan Ön­ce getiririm.» Bu görüş İbn Abbas'a aittir. Mücahid, Oturdu­ğun yerden kalkmazdan önce demektir» diyor. Hz. Süleyman Bundan daha acele getiren var mıdır?» dedi. O zaman kitaptan bir ilme sahip olan zat Sen gözünü açıp yum­madan önce onu sana getirebilirim» dedi. Hz. Süleyman tahtı ya­nında yerleşmiş görünce Bu, Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak isti­yor. Şükreden kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de Rabbinin çok kerem sahibi olduğunu bilsin}} dedi. İbn Abbas, Bu zat, Hz. Süleyman'ın kâtibi Asaf bin Barhi-ya'dır» diyor. Muhammed bin İshak da bunu Yezid bin Ruman' dan bu şekilde rivayet etmiştir. Bu zat sıddık bir kimseydi, ism-i azamı biliyordu. Katade Bu zat insanlardan mümin bir kişiydi ve ismi Asaf ti}} diyor. Ebu Salih ve Dahhak Bu kişi insanlardan­dı» diyor. Katade ise Bu zat İsrailoğulları'ndandı» şeklinde faz­ladan bir kayıt getirmektedir. Senin gözün sana dönüş yapmazdan Önce onu sana getiri­rim» cümlesi hakkında Gözünü kaldır, bak. Gözünün yetiştiği noktaya kadar» şeklinde bir yorum getirilmiştir. Senin gözün o noktadan sana dönüş yapmazdan önce, yani gözün kapanmazdan önce onu hazır bulacaksın. Hulâsa bu cümle kerametin mevcudiyetini ispatlayan bir cüm­ledir. Belkıs gelmezden önce Hz. Süleyman tahtın değiştirilmesi­ni Belkıs'ı denemek için emretti. îbn Abbas Onun taşlan ve koltuklan çıkarıldı» diyor. Müca-hid Onun kırmızı kısımları sanyla, sarıya boyalı kısmî ise kır­mızıyla değiştirildi. Yeşil renkler kırmızıyla boyandı» diyor. Yani tahtın durumunu tamamen değiştirdiler. Belkıs geldiğinde taht kendisine gösterildi. Fakat Belkıs'da sebat ve akıl olduğu için tahtın kendisinin olduğunu söylemedi. Çünkü mesafe çok uzaktı. Yemen nerede Kudüs neredeydi. Tah­tın gayrisi olduğunu da söylemedi. Çünkü onun birtakım eserleri­ni ve vasıflarını gördü. Sanki o odur» dedi. Yani, bu taht ona benzemekte veya aralarında benzerlikler var! İşte bu, zekâ ve ted­birin en son noktasıdır. Ona köşke gir dendi» cümlesi hakkında şunlar söylenmiştir Hz. Süleyman şeytanlara Belkıs için camdan büyük bir saray bi­na etmelerini istedi. O camların altından su akıyordu. Durumu bilmeyen bir kimse suya girdiğini sanırdı. Fakat cam su ile in­sanlar arasında bir perdeydi. Belkıs'm saraya girerken paçasını sıvaması üe ilgili olarak birçok rivayetler nakledilmiştir. Ancak İbn Kesir bu tür rivayetleri şiddetle reddetmiştir. [15] Ayetin metnindeki sarh» kelimesi yüksek bina, köşk, saray demektir. Bu aynı zamanda binası yüksek olan ve Yemen'de bu-"uuan bir sarayın da ismidir. Mumerred» kelimösi sağlamca bi-ixa edilmiş ve kaygan demektir. Kavarir» ise cam, sırça demek­tir. Yani Hz. Süleyman büyük ve yüce olan ve camdan yapılan bir saray inşa ettirdi. Amacı saltanatının azametini kraliçeye göster­mekti. Onu elde etmekti. O Allah'ın Hz. Süleyman'a verdiklerini görünce Hz. Süleyman hakkındaki basireti açıldı. Allah'ın emrine itaat etti. Onun peygamber ve aynı zamanda büyük bir kral oldu­ğunu bildi ve müslüman oldu. [16] Süleyman Belkıs İle Evlendi Mi? Vehb'den şöyle rivayet ediliyor İddia ettiklerine göre Belkıs müslüman olduğu zaman Hz. Süleyman kendisine, Kavmimden bir kişiyi seç, seni onunla ev­lendireyim» dedi. Belkıs Ey Allah'ın Peygamberi! Benim gibi bir kraliçe başka erkeklerle evlenir mi? Halbuki benim kavmim­de krallık ve saltanat babadan ve atadan devam edip gelmekte­dir» dedi. Hz. Süleyman, Evet, İslâm'da ancak bu olur yani ka­dın evlenir. Allah'ın senin için helâl kıldığım sen haram etme yetkisine sahip değilsin» dedi. Belkıs Bu mutlaka zaruri ise be­ni Hemedan kralı Zitaba ile nikâhla» dedi. Hz. Süleyman da Bel­kıs'ı Zitaba ile nikahladı. Sonra onu Yemen'e gönderdi. Kocası Zitaba'nın mülkünü de kraliyetine dahil etti. Hz. Süleyman Zubaa isimli Yemen cinleri­nin reisini çağırdı. Kendisine Zitaba seni hangi konularda kul­lanırsa onun için çalış» dedi. Zitaba Yemen'de kraldı ve Zubaa da onun için çalışıyordu. Ta ki Hz. Süleyman vefat edinceye kadar. Bir yıl geçtikten sonra cinler Hz. Süleyman'ın öldüğünü anladı. Sonra onlardan bir kişi Tihame'ye gitti. Yemen'in tam ortasında en yüksek sesle Ey cinler! Kral Süleyman vefat etti. Ellerinizi artık hizmetçilikten çekin» dedi. Bütün cinler ellerini hizmetçi­likten çektiler. Böylece Zitaba'nin ve Belkis'ın krallıktan Hz. Sü­leyman'ın krallığının sona ermesiyle beraber sona erdi. Bir kişi Abdullah bin TJkbe'den Acaba Hz. Süleyman, Bel-kts'la evlendi mi?» diye sordu. O da, Belkîs'tn emri şu oldu Ben, Süleyman'la beraber alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum» dedi. Yani biz bu noktaya kadar biliyoruz. Ondan ötesini bilmiyo­ruz. O Kur'an da evlendiklerini açıkça bildirmemektedir. Bu se-beble ben bir şey diyemem demek istemiştir. Meşhur rivayete göre Hz. Süleyman, Belkıs'la evlenmiştir. Ri­vayet ehlinden bir cemaat ta bu kanaattedir. Bu kıssa ile ilgili nice haberler vardır ki onların doğrusunu Allah bilir. Kıssa, nefsi bakımından acaip bir kıssadır. Adete uy­mayan ve harikulade olan birçok şeyleri içermektedir. Öyle ki akü ilk bakışta bunları muhal zanneder. Fakat esasmda gerçektirler ve hakikattirler. Garip sayılan haberlerden biri de aralarındaki mesafenin azlığına rağmen Hz. Süleyman'a Belkıs'm durumunun uzun seneler gizli kalmış olmasıdır. Halbuki Allah Teâlâ'nın cin­ler, şeytanlar, kuşlar ve rüzgârdan Hz. Süleyman'a musahhar kıl­dıkları vardır. Belki de Cenab-ı Hak'kın burada gizli bir sun var­dır. Bu mesele Hz. Yusuf'un kuyuda olduğu halde durumunun Hz. Yakub'a gizli kalması olayından daha gariptir. [17] Meal 45- Andolsun biz Semud kavmine kardeşleri Salih'i Allah'a ibadet edin» desin diye gönderdik. Bir de ne görsün, onlar çatı­şır iki gruba ayrılmışlar! 46- Salih Ey kavmim! Niçin iyilikten önce acilen kötü­lük istiyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki merhamet olursunuz.» 47- Onlar Ey Salih! Biz senin ve senin beraberinde olan­lar yüzünden uğursuzluğa uğradık» dediler. Salih onlara Uğursuzluğunuz Allah tarafındandır. Doğrusu siz imtihana çe­kilen bir kavimsiniz» dedi. 48- Hicr adlı şehirde dokuz kişi vardı. Onlar yeryüzünde fesad çıkarıyorlar, iyiliğe yanaşmıyorlardı. 49- Onlar aralarında Allah'a and içerek şöyle dediler Sa­lih'e ve ailesine muhakkak bir gece baskın yapalım. Onların öl­dürelim. Sonra da onun velisine akraba ve mirasçısına aile­sinin yok edilişinde bulunmadığımızı ve doğru söylediğimizi bil­direlim.» 50- Onlar böyle bir hile düzen kurdular. Biz de onla­rın haberi olmadan hilelerinin cezası olarak onlara bir düzen kurduk. 51- Hilelerinin sonunun nasıl olduğuna bir bak! Biz onları ve milletlerini, hepsini yerle bir ettik, 52- İşte evleri yaptıkları zulümlerden dolayı boş kaldı. Ke­sinlikle bu hadisede bilen bir kavim için bir ayet ibret vardır. 53- İnanıp Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık. 54- Lut'u da gönderdik, atırlat o zamanı ki o kavmine demişti ki Rezil olduğunu kendiniz de gördüğünüz anladı­ğınız halde bu ahlâksızlıktan hâlâ vazgeçmiyor musunuz?» 55- Şehvetten azmış bir halde kadınlara değil de erkek­lere mi yaklaşıyorsunuz? Gerçekten siz cahil insanlarsınız.» [18] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 45-55 Andolsun biz Semud kavmine...» Bu Ayetlerin Tefsiri Cenab-ı Hak 45. ayete, yemin ile giriş yapmaktadır. Bu, ge­lecek hükmün şanının yüceliğine işaret etmek içindir. Hz. Salih' in kavmi iki gruba ayrıldı. Bir grub kendisine iman etti, bir grub da iman etmedi. Aralarında çekişmeler oluyordu. Ayetin metnin­deki Hum» zamiri Semud kelimesine racidir. Zira bü kelime ka­bile .mânasını ifade eder. Ayetin metnindeki Seyyie» insanın hoşuna gitmeyen ceza, Hasene» ise tevbe demektir. Yani Hz. Salih onlara Sis niçin tev-beyi azabın ineceği ana kadar geciktiriyorsunuz?-» demişti. Zira o cahiller şöyle derlerdi" Eğer Hz. Salih'in vaadettiği azap gelirse, biz o azap gelmezden önce tevbe ederiz. Aksi takdir­de yani azap gelmezse zaten biz kendi dinimize, adet ve örfle­rimize devam ederiz.» Azap inmezden önce niçin Allah'tan af talebinde bulunmu­yorsunuz? Umulur ki rahmete kavuşmuş olursunuz». Yani Allah' tan kesinlikle af talebinde bulunursanız o sizi rahmetine mazhar kılacaktır. Zira Cenab-ı Hak, azap gönderdiği zaman artık tevbe-yi kabul etmez. Hz. Salih burada onlara tahmin ettikleri ve bu husustaki ce­haletlerine uygun konuşmuş ve O zamanki tevbeniz artık fâsid-dir» demiştir. Bazı müfessirlere göre Seyyie'den maksat, onlann Hz. Salih'i yalanlamaları, getirdiklerine iman etmemeleridir. Hasene'den maksat da onu tasdik etmeleri ve ona iman etmeleridir. Yani Hz. Salih süratle kendisini yalanlamaya, getirdiklerini inkâra koştuk­larından dolayı onları kınamış ve tevbe etmeye, imana gelmele­rine teşvik etmişti. Siz imtihana çekilen bir kavimsiniz», yani sıkıntının arka­sından genişlik verilmek suretiyle denenmiş bîr kavimsiniz. Ve­ya azaba duçar olmuş bir kavimsiniz. Ya da şeytan, vesveseleriy-le size uğursuzluk vermek suretiyle sizi fitnelendirir. Ayetin metnindeki El-Medine'den maksat, Semud kavminin kasabasıdır. Adı, başka bir ayette, Hicr olarak geçmektedir. [19] Raht» Ne Demektir? Raht» kelimesi ismi cemdir. On kişiden aşağı olan bir gru­ba denir. Keşşaf Üç kişiden veya yediden on kişiye kadar olan gruba raht denilir» diyor. Bazıları Kırk kişiye kadar olan gruba raht denilir» demiştir. Fakat bu son görüş makul değildir. Kirmani Bu kelime Terhid» kökünden gelir. Bu da lokmayı büyük yapmak ve süratle yemek yemek demektir» der. Razi, En yakın mânâ burada dokuz kişilik bir topluluğun kastedilmiş ol­masıdır» der. Zira zahirde ranttan bu kastedilmektedir. Ayrıca bunların dokuz kabile olması da muhtemeldir. Bazı müfessirler Bunlar dokuz ileri gelendi. Her birisiyle beraber bir cemaat vardı ve bundan dolayı dokuz raht» tabiri kullanılmıştır» demişlerdir. Deveyi boğazlamak hususunda çalışanlar da bunlardı ve Sa­lih kavminin en azgınlarıydı. Üstelik eşrafın çocuklanndandılar. Onlar sadece Hicr şehrinde değil bütün yeryüzünde bozgun­culuk yapıyorlardı. İbn Abbas'ın rivayetine göre deveyi boğazla­dıktan sonra Hz. Salih'in onlara azabın geleceğini haber vermesi­ni müteakip Hz. Salih hususunda istişare ederek şu karara vardı­lar Biz geceleyin ona ve ailesine baskın yaparak kendilerini öl­dürelim. Nubeyyitenne» fiili Beyat» kökünden gelir ki bu da gece­leyin ansızın düşmana hücum etmek demektiı. Yani onlar Hz. Salih ile aile efradım geceleyin uykuda iken öldürmek istemişler­di. Allah bu durumu Hz. Salih'e bildirdi. Hz. Salih onlann arala­rından çekildi. Sonra Cenab-ı Hak sayha ile onları helak etti. Bu durum pazar günü vaki olmuştu. 52. ayetin metnindeki Heviyeten» kelimesi bomboş anlamına gelir. Veya yıkılmış, altı üstüne gelmiş demektir. Bu tefsir İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. Böyle olması onların zulümlerinden ötürüdür. Aym ayetin metnindeki Ayet» kelimesi büyük ibret demektir. Bu ayet zulmün köylerin, kasabaların, hanelerin helak olmasına sebeb teşkil ettiğini ifade etmektedir. İbn Abbas'tan gelen bir ri­vayette Allah'ın kitabında zulmün haneleri yıktığı mânâsını bul­dum» demiş ve bu ayeti okumuştur. Tevrat'ta Ey Ademoğlu! Zulmetme ki hanen yıkılmasına denilmektedir. Bazıları Bu ayet zalimin helak olacağına işarettir. Zira ha­nenin yıkılması onun helak olmasından sonradır» demişlerdir. Allah'ın kullarına zulmetmek, evlerin, kasaba ve köylerin yı­kılmasına sebep olmaktadır. Bizim şu asrımızda da bu görülmek­tedir. 54. ayetin metnindeki el-fahişe kelimesi tiksinmenin doruk noktasına çıkmış pislik demektir. İstifham inkârîdir. Yani Hz. Lut onların bu yaptıklarını şiddetle kınamakta ve inkâr etmektedir. Siz, göre göre o aşırt kötülüğü yapıyorsunuz», yani bu çir­kin fiili yapmak suretiyle cahillerin yaptıklarını yapmış oluyor­sunuz veya siz bunun neticesini bilmediğiniz veya safahat ve ser­seriliğe dalmış olduğunuz halde bu fiili işliyorsunuz. [20] Meal 56- Lut kavminin cevabı şu oldu Lut ailesini şehrinizden sürgün edin. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlardır.» 57- Ama biz Lut'u ve ailesini, karısı müstesna, kurtardık. O kadının kalanlarla beraber helak olmasını takdir ettik. 58- Onların üstüne bir taş yağmuru yağdırdık. İhtarlara kulak asmayanların yağmuru ne kötüdür! 59- Ey Rasûlnm! De ki Ha m d Allah'a mahsustur. Seç­tiği kullarına selâm olsun! Koruyucu olarak Allah mı, onların taptıkları putlar mı daha hayırlıdır? 60- Evet onlar mı yoksa gökleri ve yeri yaratan ve gök­ten sizin için bir su indiren mi? Biz o su ile şahane bahçeler ye­tiştiririz. Siz ise bir ağacım bile bitiremezsiniz. Allah'tan gayrı mabud var mı? Hayır yoktur. Onlar haktan aynlan bir ka­vimdir. 61- O putlar mı yoksa yeryüzünü bir karargâh kılan, ara­larından ırmaklar akıtan, orada sarsılmaz dağlar yaratan ve iki denizin arasına bir engel haciz koyan mı? Allah'tan gayrı bir ilâh var mı? Ama onların çoğu bunu bilmezler. 62- Onlar mı yoksa sıkıntıya düşen bir kimseye dua etti­ği zaman duasını kabul edip fenalığı gideren, sizi yeryüzünün ha­lifeleri kılan mı? Allah'tan gayrı ilâh mı var? Ne de az düşün­mektesiniz! 63- Onlar mı yoksa karaların ve denizlerin karanlıkların­da size yol gösteren ve sizi kurtaran mı? Acaba Allah'tan gayrı ilah var mı? Allah şirk koşanların dediklerinden yüce ve münez­zehtir! [21] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 56-63 Lut kavminin cevabı şu oldu..m Bu Ayetlerin Tefsiri Ati Lut» tan maksat, Hz. Lut'un dinine tâbi olanlardır. On­lar çıkarıldıktan sonra Hz. Lut da çıkarılmış oluyor. Bazı mudek-kikler ALi Lut'tan maksat, Hz. Lut ve onun dinine tâbi olan kim­selerdir» demişlerdir. Nitekim Beni Adem kelimesinden Adem ile evlâtlarının kastedilmesi gibi. Tefsiri ne olursa olsun, Hz. Lut'un hanımı bu yorumların arasına girmemektedir. Metindeki Kad-derna» fiili o kadının azapta baki kalmasını takdir ettik demektir. Onların üzerine insanlarca bilinmeyen ve görülmeyen bir yağmur yağdırdık. Ne kötüdür korkutulanların yağmuru!» De ki Hamd Allah'a, selâm onun seçtiği kullarına olsun» cümlesi ile ilgili olarak müfessirlerin görüşleri şöyledir [22] Peygambere Karşı Gelmenin Neticesi Nedir? Cenab-ı Hak peygamberlerin durumlarını, onlara karşı gelen ümmetlerinin tepkilerini ve o ümmetlerin basma gelen felâketleri haber verdikten sonra peygamberini teselli etmiş ve ona bu emri vermiştir. En güzel bir şekilde Allah'a hamdetmesini ve bütün pey­gamberlere salat?u selam getirmesini emretmiştir. Bu peygamber­lerden bir kısmının durumları belirtilmiştir. Bu peygamberlerin üstünlüklerini kabul etmek, daha önce gelmelerinin haklarını eda etmek ve dindeki çalışmalarını övmek için varid olmuştur. Buna binaen seçilmiş kullar» dan maksat peygamberler olur. Zira hem makam buna delâlet etmektedir hem de başka bir ayette Selâm peygamberler üzerine olsun» denilmiştir. Bazı müfessirler Bu emir Hz. Peygamber'edir. Böylece Al­lah Teâlâ kâfirlerden helak olanların helâklanndan ötürü ondan bu hamdi yapmasını istiyor, peygamberler ve onlara uyanların kurtuluşları için Cenab-ı Hak bu emri veriyor. Abd bin Humeyd, Bezzar ve İbn Cerir, İbn Abbas'tan şöyle rivayet etmektedirler O seçilen kullardan maksat Hz. Muham-med'in ashabıdır. Allah onları peygamberi Muhammed'in sohbe­tine seçmiştir.» Abd bin Humeyd ve İbn Cerir, Süfyani Sevri'den şöyle riva­yet- ediyor Bu ayet Hz. Muhammed'in ashabı hakkında nazil ol­muştur ve onların bir özelliğidir.» Bu yorum açıkça belirtiyor ki peygamber olmayanlara da müstakil olarak selâm getirilebilir. Nitekim Hanbeliler'in görüşü de budur. Bütün bu yorumlar bu ayetin daha önceki ayetlerle iliş­kili olduğunu gerektirmektedir. Zemahşeri ise Bu, başlı başına bir ayettir. Yeni bir hitaptır. Çünkü Rasûlullah'a; Allah'ın vah* daniyetine, O'nun her şeye kadir olduğuna, kudretine delâlet eden bu ayetlerin okunmasına emir verilmektedir. Bunlara Allah'ın hamdi ile peygamberlere ve Allah'ın seçilmiş kullarına selâm ge­tirmekle başlanması emredilmiştir. Burada güzel bir talim vardır ve güzel bir edep ortaya konmaktadır. Ayrıca her kelâmın başına harad ile salâtın teberrük maksadıyla getirilmesine teşvik vardır. Alimler, hatipler, vaizler, küçükler büyüklerden bu adabı miras olarak almış ve sürdürmüşlerdir. Her zaman her istifadeli ilmin Önünde, her va'zın, her hatırlatmanın önünde ve her hutbenin ba­şında Allah'a hamd, Rasûlüne salat-u selâm getirirler» diyor. Bu ayet hakkındaki yorumların en uzağı şudur Bu, daha önceki ayetlerle ilgilidir ve buradaki emir de Hz. LuVadır. Böy­lece sonra gelen ayetlerle uyum sağlanmaktadır. Bir de Biz ona dedik» cümlesinin takdir edilmesini gerektirir.» îbn Atiyye, bu görüşü Ferra'ya nisbet ettikten sonra, Bu, Ferra'nın yanıldığı noktalardan birisidir» der. * Metindeki Allahu» kelimesinin başındaki hemze, istifham harfidir. Aslı Ey Allahu» demektir. Emma» kelimesinin başındaki em» de istifham harfinin karşılığıdır. Yani Cenab-ı Hak mı daha hayırlıdır yoksa onların şirk olarak koştukları mı? Şanı belirtilen Allah mı yoksa putlar mı? Bu ayet kâfirlerin reylerinin hamakat ve safahattan ibaret olduğunu belirttiği gibi Cenab-ı Hak onlarla adeta istihza etmektedir. Zira onların Allah'a ortak koştukları şeylerde kesinlikle hayr yoktur. O nasıl mutlak hayr olan bir şey­le karşılaştırılabilir? Bu fuldeki zamir, başta Kureyşliier'e ve on­lara benzeyen müşriklere raci bir zamirdir. Bazıları Bu zamir bahsi geçen helak olan ümmetlere racidir» demişlerse de bu tef­sir hiçbir kıymet taşımamaktadır. Ayet metnindeki Hedaik» kelimesi Bostan» mânâsında olan Hadikanirin çoğuludur. Bu bostanın etrafında ister bir sur olsun isterse olmasın. Zira İbn Abbas Bu kelimenin mânâsı bostanlar, dır» demiş ve Etrafı surludur» kaydını koymamıştır. Zemahşeri Bu kelime kapsayıcılık mânâsını ifade eden AMak'tan geldiğine göre etrafında sur olan bostan demektir» der. Bu yorum Dah-hak'tan da rivayet edilmiştir. Rağıb, Bu su bir yer demektir. Göz bebeğine benzetilmek suretiyle buna Hadika denilmiştir» dir yor. Ayet metnindeki Behçeten» kelimesinden maksat, güzellik, görenlerin hoşuna giden demektir. Ayetin metnindeki Ya'dilun» fiili, inhiraf ederler anlamındadır. Yani onlar öyle bir kavimdir ki adetleri hak yoldan tamamen inhiraf etmektir. Her işte doğru yoldan çıkarlar. Bu fiil açık ve belirgin olan haktan inhiraf etmek mânasına gelen Udul» kökünden gelmektedir. Yani tevhidden in­hiraf edenler apaçık olan bâtıl üzerinde dururlar. Bazıları Bu fiil müsavat demek olan adi kökünden geliyor» demişlerdir. Yani Allah'tan başka mahlûkları Allah ile eşit tutar­lar. Bu görüş İbn Zeyd'den rivayet edilmiştir. Fakat birinci yo­rum önceki manâya daha uygundur. Yeri karar kılma» nın mânâsı, insanların ve diğer canlıların, üzerinde istikrar edecekleri şekilde yaratılması demektir. Bu tak­dirde Karar» kelimesi Müstekarr» mânâsını ifade eder. Taber-si'nin de ifade ettiği gibi, sallantılı olmamak, karar tutmak mâna­sında değildir. Ayetin metnindeki Hilâle» Kelimesi Halel»in çoğuludur ve bir şeyin ortası demektir. Yani Onların ortalarında nehirler varetmiştim anlamındadır. Esasen bu kelimenin kök mânâsı iki şeyin arasındaki boşluktur. Enhar ile maksat, orada akan sular­dır. Yani nehirlerin yatakları değil sulan kastedilmiştir. Hal ye-rine mahal zikredilmiştir. Ayet metnindeki Revasiye» kelimesi ise sabit dağlar demek­tir. Çünkü dağların, yeryüzünün sabit kılınmasında etkileri var­dır. Bazıları Dağların yaran orada madenlerin oluşması sebebiy­ledir. Oradan kaynaklar fışkırır» demişler, yeryüzünün hareket ve meylini korumasına değinmemişlerdir. Fakat insaf ve dikkatle bakan bir insan görür ki dağlar yeri hareketten ve heyelandan ko­rur. Çünkü hareket ve heyelan yeri yararlı durumdan çıkarır, onun varlığını adeta yokluk» gibi kılar. Dahhak'ın rivayetine göre İki denizn&en. maksat, tatlı ve acı sulardır. Hasan Basri'den rivayet edildiğine göre Fars ve Rum de­nizleridir. Süddi'ye göre ise Irak ve Şam denizleridir. Mücahid* den gelen yoruma göreyse Gökteki deniz ile yerdeki denizlerdir.» El-Muztar ile maksat, o zorluklardan birinin kendisini Allah'a ilticaya ve yakarmaya muhtaç kıldığı kişidir. Bu kelime ismi mef'uldür. Zaruret demek olan ızdırardan gelmektedir. İbn Ab-bas bunu EUMechud», yani bütün varlığıyla çalışan tarzında tef­sir etmiştir. Bu tefsir ile bizim söylediğimiz, manâ bakımından aynıdır. Süddi bunu Havi ve kuvvete sahib olmayan kişi» şeklin­de tefsir etmiş ve Sunanlardan tevbe ve iyiliklere yöneliş özelliği olmayan kişi demektir» demiştir. [23] Yeryüzünde Halîfe» Kılmak Sizi yeryüzünde halifeler kılar» cümlesinden maksat, sizden önceki ümmetlerin halefi olursunuz demektir. Yani onların mes­kenleri, arazileri size miras olarak kalır. Onlardan sonra buralar­da siz tasarruf edersiniz. Bazı müfessirler Buradaki halifelikten maksat, hakimiyet ve saltanattır» demişlerdir. Kara ve denizin karanlıklarında size hidayet eder» ifadesi­nin mânâsı, sizi gecelerin karanlıklarında, karada ve denizde, yıldızlar benzeri alâmetlerle irşad eder demektir. Karanlıklar» in yer ile denize izafe edilmiş olması, aralarındaki ilişki sebebiyle­dir. Zira karanlıklar bu iki yerde meydana gelir. Bazı müfessir-ler Karanlıklardan maksat, çıkılması, belirlenmesi zor olan yol­lardır» demişlerdir. Çünkü onlar da hayreti mucip olmak husu­sunda karanlıklara benzerler. [24] Meal 64- Onlar mı yoksa insanları yeniden peydan eden, sonra ikinci defa vücuda getiren, size gökten ve yerden nzık veren mi? Allah'tan gayrı ilâh var mı? Ey Rasûlüm! De ki Eğer doğru iseniz delilinizi getirin!» 65- Ey Rasûlüm! De ki Allah'tan başka göklerde ve yer­de bulunanlardan hiçbiri gaybı bilemez. Ne zaman dirilecekleri­nin de farkında değildirler.» 66- Onların Ahiret hakkındaki ilimleri peşpeşe toplandı öy­le mi? Hayır, onlar Ahiret hakkında şüphe içinde kaldılar. Ha­yır, ona karşı kördürler. 67- Kâfirler dediler ki Biz ve atalarımız toprak olduğu­muz halde mî, gerçekten biz mi mezardan çıkarılacağız?» 68- Andolsun ki bu dirilme İşi bize de, daha Önce ataları­mıza da vaadolunmuştu. Bu geçmişlerin hurafe ve masallarından başka bir şey değildir. 69- Ey Rasûlüm! De ki Yeryüzünü bir dolaşın ve kö­tülerin akıbetini bir görün.» 70- Ey Rasûlüm! Sakın onların yüzünden tasalanma. Se­nin aleyhinde hazırladıktan plandan ürkme! 71- Bir de eğer doğru söyleyen kimseler iseniz bu vaad ne zamandır diyorlar. 72- Ey Rasûlüm! De ki Çabukça gelmesini istediğiniz azabın bir kısmı belki de size ulaşmak üzeredir.» 73- Kuşkusuz ki Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Fa­kat onların çoğu şükretmezler. 74- Kuşkusuz ki Rabbin kalblerinin gizledikleri kini ve açıkladıkları küfrü tamamen bilir. 75- Yerde ve gökte gizli olan her şey apaçık bir kitapta Levh-i Mahfuz bulunmaktadır. 76- Kuşkusuz ki bu Kur'an, İsrailoğulları'na ihtilaf ettik­leri meselelerin çoğunu anlatıyor. [25] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 64-76 Onlar mı yoksa insanları yeniden...» Bu Ayetlerin Tefsiri Metindeki Yebdeu» fiili 'başlayarak vareder demektir. Son* ra o varetmeyi tekrarlar». Yok olanları, yok olmazdan önceki du-rumlanna tekrar kavuşturur. Yani önce onları helak eder, sonra da ikinci kez iade eder. Burada haşr yeniden dirilme kastedil­mektedir. EPhalk» kelimesindeki eliflâm istiğrak için değildir. Çünkü halkın bir kısmı vardır ki öldükten sonra iade olunmaz. Bir kısmının da iade olunup-olunmayacağı hususunda müslüman-lar arasında ihtilaf vardır. Onların burhanların ile aklî ve nakli delilleri kastedilmektedir. Burhanı onlara izafe etmekle Cenab-ı Hak sanki onların durumunu alaya almıştır. Zira onlar nereden delil getireceklerdir? De ki Allah'tan başka, göklerde ve yerde bulunanların hiç­biri gaybı bilmez.» Daha önceki ayetlerle Allah'ın biricik mabud olduğu tahak­kuk etmiştir. Bu da onun kâmil ve tam kudreti ve genel olan rah­meti ile açıklandı. Bu açıklamadan sonra Cenab-ı Hak'tan ayrıl­mayan bir sıfat zikrediliyor ki o da gaybı bilmenin sadece Allah' in özelliği oluşudur. Bu da daha önceki sıfatlan tamamlamak ve sonra gelen sıfatlara zemin hazırlamak için getirilmiş bir cümle­dir. Rivayete göre kâfirler Rasûl-ü Ekrem'den Kıyamet'in vaktini sordular ve bu hususta ilhad ettiler. Bunun Üzerine bu ayet in­di. Ayet açıkça gaybı bilmenin Allah'ın Özelliği olduğunu ortaya koymaktadır. Başka ayetlerde Cenab-t Hak dilediği peygamberi-ne gaytn bildirir» hükmü vardır. [26] Gayb Nedîr? Gayb aslında mastardır. Gözden Örtüldü, kapandı mânâsını ifade eden Gâbe» fiilinin maştandır. Bir şeyin gayb olması in­sanlar itibariyledir, Allah itibarıyla değil! Çünkü Allah'tan hiçbir şey gayb olamaz. Allah'tan hiçbir şey gayb olamaz» manâsıyla Allah gaybı bilmez» demek, bunu Allah için gayb yoktur ki bilin­sin manâsıyla söylemek caiz değildir. İmam Rabbani mektubatın-da böyle söyleyenleri şiddetle yermektedir. Zira onun âdeti Şeriati Garra'nın edebleriyle edeblenmeyen bir kimse hakkında bu ayeti kullanmaktır. Burada gaybın umumi olması kastedilmektedir. Ba­zıları Bu gaybdan maksad Ktyamet'in kopmasıdır» demişlerdir. Bazıları, Gök ve yer sakinlerinin kalplerinde tasavvur edilen ne$. nelerdir» demişlerdir. Bazıları da, Burada gaybtn cinsi kastedil mistir» fikrini ileri sürmüşlerdir. Zira gaybın cinsini Allah'tan başkasından nefyetmek o cinsin her ferdinin de aynı kimseler­den nefyedilmesini gerektirir. Bazı kimseler Eliflâm burada istiğrak mânâsım ifade edem demişlerdir. Yani göklerde ve yerde olan kimseler bütün gaybleri bilmezler, ancak bütün gaybleri Allah bilir. Fakat bu yoruma şu itiraz yapılmıştır Lâzım gelir ki gökler ve yer ehlinden bazıları bazı gaybleri bilsin. Halbuki öüyük alimlerin çoğunun kelâmın­da bu yasaklanmıştır. Buharı ve Müslim'in, Tirmizi, Nesei, Ah-med ve muhaddislerden bir cemaatin Mesruk'tan ve onun da Ai-şe'den rivayet ettiği şu hadis de bunu teyid etmektedir Kim Muhammed yarın olacakları halka haber veriyor derse bazı rivayetlerde Muhammed yarın olacaktan biliyor derse o, Allah adına büyük bir yalan uydurmuş olur. Zira Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur De ki Göklerde ve yerde hiç kimse gaybt bilmez, ancak Allah bilir.» Bazıları, Yer ve gök ehlinden bazı kimselerin gaybtn oazı maddelerini bilmesi mümkündür» demişlerdir. Zira kullara gaybı bildirmek caizdir. Nitekim çoklarından böyle şeyler sadır olmuş ve şöhret bulmuştur. Cenab-ı Haklan özelliği olan gayb ise bütün gaybı bilmek, gaybın anahtarlarını bilmektir. Bu takrirden şu an­laşılır Bir veya birkaç meselede Gaybı biliyorum, sana bildiril­miştir» diyenleri tekfir edemeyiz. Fakat tüm kaziyelerde gaybı bildiğini iddia eden bir kimse kâfir olur. Gerçek şudur ki kullar­dan nefyedüen gayb ilmi bizzat olan gayb ilmidir. Bilvasıta ise, yani Cenab-ı Hak'kin herhangi bir yoldan onlara bildirmek sure­tiyle bilmeleri ise caizdir. Bu takdirde de Onlar gaybı bilmiştir» denilmez. Ancak Onlara gayb gösterilmiştir. Onlar gayba muttali kılınmıştır» denilebilir. Zira Kur'an'da gayb ilminin Allah'tan baş­kasına nisbet edilmediği sabit olmuştur. Gayba muttali kılmak, yani peygamberlerden birisinin gayba muttali kılınması meselesi Kur'an'da zikredilmiştir. Metindeki Eyyane» kelimesi istifham bir isimdir. Zamandan sorulmak için gelmiştir. Bunun içindir ki bazıları Onun aslı Ey-yuanınndır yani hangi zaman» manasını ifade eder» demişlerdir. îddarake» fiilinin aslı Tedareke»öxr. Helak olmakta peşpe-şe gelmek mânâsını ifade eder. Onların Ahiret hakkındaki ilimle­ri peşpeşe yok olup neticede tamamen ortadan kalkmış olmakta­dır. Kıyamet'te olacak hiçbir şey hakkında, kesinlikle ilimleri yok­tur. Oysa bunun sebepleri pek fazla olmasına rağmen böyle ol­muştur. Ayetin metnindeki Şek» kelimesinden maksat büyük bir şühe demektir. Yani onlar Ahiret hakkında büyük bir şüphe içinde­dirler. Tahakkuk etmesi hususunda mütereddid ve mütehayyerdir-ler. Onlar Ahiret'in delillerini görmekte de kördürler. Nerede ise Ahiret'i bildiren ilim yolunu idrak edememektedirler. Kirmanı Tedareke tetabu' manasım ifade eder. Peşpeşe gel­mektir» demiştir. İlimden maksat da burada hüküm ve sözdür. Ayetin mânâsı, onların sığ hükümleri Ahiret hakkında peşpeşe geldi demektir. Onlar Ahiret hususunda çokça daüp durdular. Bir kısmı Yoktur» dedi. Bir kısmı onda şüphe etti. Bir kısmı Uzak bir ihtimaldir» dedi. De ki Yeryüzünü bir dolaşın ve suçluların sonunun nasıl ol­duğunu görün!» 69. ayet, ibret maksadıyla yeryüzünü gezmenin gerekliliğini sergilemekle beraber peygamberleri yalanlayanlara da Suçlular» mânâsına gelen Mücrimin» demektedir. Onlar, peygamberler Al­lah'a iman edin. O'nu birleyin. Kıyamet'in kopacağına inanın» dediklerinde peygamberlere karşı çıktılar. Yani onları yalanladı­lar. Cenab-ı Hak bu ayette yalanlamayı Cürüm» olarak isimlen­dirmektedir. Bu-işaret ediyor ki suç mutlak olarak Allah katında buğzedilen bir şeydir. İster yalan isterse başka birşey olsun. Şu vaad ne zamandır? derler» cümlesindeki vaad ile vaade-düen ve acele olarak gelen azap kastedilmektedir. Sanki onlar Yeryüzünde gezin ve yalancıların akıbet ve sonuçlarına bakın» diyen cümleden azapla vaadedildiklerini anlamışlardır. Onlar bu azabın vaktini sormakla istihza etmektedirler. Nitekim Eğer doğ­ru iseniz» cümlesi de buna delâlet etmektedir. Yani Eğer doğru iseniz bize azabın vaktini haber verin» diye peygamber ve iman edenlere karşı çıkıyorlardı. 72. ayetin metnindeki Radife» kelimesi Yetişti» veya Yaklaştı» demektir. Lâkin onların çoğu şükretmezler» den maksat, Allah'tan gelen nimetlere karşı O'na şükretmezler demektir. Ve­ya Allah'ın onlar üzerindeki lütfunun hakkını bilmediklerinden ötürü şükretmezler. 74. ayetin metnindeki Tukinnu» fiili gizler mânâsım ifade eder. Yani onların göğüslerinde gizledikleri şeyleri de Allah bilir. Gökte ve yerde bulunan tüm gaybler açıklayıcı veya apaçık olan bir kitaptadır.» Bu durum o kitabı mütalaa eden ve ona ba­kan meleklere görünmektedir. O kitap»tan maksat da Levh-i Mahfuz'dur. Bazı müfessirler Açıklayıcı Kitap'tan maksat Ce­naba Hak'ktn ezeli ilmidir ve o, irade ve kudretle eşyanın, ortaya çıkmasının başlangıç noktasıdır» demişlerdir. Bazıları da şöyle demiştir Bu Cenab-ı Hak'kın ezeli hükmüdür. Bu hükme kitap demek mecazi bir şekilde söylenilmiştir.» Bazıları da O açıklayı­cı Kitap'tan maksat Kur'an'dır. Kur'an'ın her gaybı kapsaması tıpkı Levh-i Mahfuz'un kapsaması gibidir» demişlerdir. Hasan Basri Ayet metnindeki gaibe» Kıyamet ve Kıyamet'in dehşetleridir» demiştir. El-Ganyan sahibi Hadiseler, peşpeşe ge­len felâketler demektir» fikrindedir. 76. ayetteki İsrailoğulları»dan maksat Katade'den rivayet edildiğine göre hıristiyanlar ve yahudilerdir. Kur'an onların ih­tilaf ettikleri meseleleri kapsamakta ve açıklamakta, bu hususta­ki hakikati ortaya sermektedir. Bu ise müslüman olmalarını ge­rektirir. Tabii ki teemmül ederler ve insafa gelirlerse. Fakat on­lar müslüman olmadılar. Ey müşrikler! Onlar da sizin gibi inad ve tekebbürle davrandılar. Onların ihtilaf ettiği noktalardan biri Hz. İsa meselesidir. Ki­mi İsa Allah'tır», kimi İsa Allah'ın oğludur», kimi Üçten biri­dir», bir başka grup Diğer peygamberler gibi bir peygamberdir», kimi de Peygamberlik davasında yalan söylüyor» demiştir. Böy­lece annesini beri olduğu bir töhmet altına soktular. Bu son sö­zün sahipleri, Hz. İsa'yı yalanlayan yahudilerdir. Ayrıca ihtilaf ettikleri nokta Tevrat'ta müjdesi verilen pey­gamberle, onun durumudur. Kimi O peygamber Hz. Yuşa'dır, ki­mi O peygamber Hz. İsa'dır» demiş, kimi de O peygamber şu ana kadar gelmemiştir, ahir zamanda gelecektir» demiştir. Onların ihtilaf ettikleri noktalardan biri de domuz meselesi­dir. Yahudiler domuz eti yemenin haram olduğunu söylerlerken, hristiyanlar helâldir» demişlerdir. [27] Meal 77- Kuşkusuz ki bu Kur'an müminler için bir bidayet ve bir rahmettir. 78- Kesinlikle Rabbin, hükmüyle onlar arasında hükmede­cektir. Galip ve bilen ancak O'dur! 79- Öyle ise Allah'a tevekkül et. Kesinlikle sen apaçık hak üzerindesin. 80- Kuşkusuz ki sen ölülere işittiremezsin. Arkasını döne­rek kaçan sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. 81- Körleri sapıklıklarından hidayete erdirici de değilsin. Sen ancak bizim ayetlerimize iman edenlere işittirebilirsin. On­lar teslim olanlardır, 82- O söz musibet üzerlerine çöktüğü gün, yerden bir dabbe canlı bir hayvan çıkaracağız. O dabbe bizim namımıza onlara şunu diyecektir Gerçek şudur ki insanlar ayetlerimize delillerimize içtenlikle inanmadılar.» 83- O gün bütün ümmetlerin, ayetlerimizi yalanlayan ileri gelenlerini bölük bölük toplayacağız. Bunlar diğer kâfirler ar­ka arkaya gelip toplamncaya kadar tutuklanacaklardır. 84- Nihayet hesap yerine geldikleri zaman Allah şöyle diyecektir timiniz kapsamadığı halde siz benim ayetlerimi top­tan yalanladınız değil mi? Değilse ne yapıyordunuz?» 85- Zulümlerinden ötürü o söz musibet üzerlerine çöktü. Artık konuşmaz oldular. 86- Onlar görmüyorlar mı ki biz geceyi istirahat bulmaları için yarattık. Gündüzü de işlerini görecek bir halde yaptık. Bunda iman eden bir kavim için ibretler vardır. 87- O gün —ki Kıyamet borusu üfüriilür— Allah'ın dile­diklerinden başka göklerde ve yerde kim varsa hepsi korku için­de kalırlar. Ve her biri boyunlarını eğerek ilâhî huzura çıkarlar. 88- O gün sen dağlara baksan onlan yerinde durur sanır­sın. Halbuki onlar bulutun geçişi gibi geçip gider. Bu, her şeyi muhkem ve yerli yerinde yapan Allah'ın yaptığı bir iştir. O işle­diklerinizden haberdardır! [28] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 77-88 Kuşkusuz ki bu Kur'an müminler için...» Bıı Ayetlerin Tefsiri Cenab-ı Hak 77. ayette O, müminlere bir hidayet ve rahmet­tir» dedi. Oysa Kur'an bütün âlemlere rahmettir. Bu özelliğin se­bebi acaba nedir? Bu Özelliğin sebebi, müminlerin hakkıyla Kur' an'dan yararlanmasıdır. Rabbin onlar arasında hükmedecektir», yani İsrail oğulları arasında veya müslümanlarla diğer insanlar arasındaki ihtilaflar hakkında hükmedecektir. Ayetin metnindeki Hüküm» kelimesi, hikmet demektir. Ya­ni Cenab-ı Hak hikmetiyle onların aralarında hakemlik yapacak­tır. Bazıları Hükümden maksat, kendisiyle hükmedilendir», yani hak ve adalettir demiştir. [29] Peygamberleri Duymayan Ölüler Kimlerdir? Sen ölülere duyuramazsın» cümlesinde iman etmeyenler, ölü­lere benzetilmiştir. Çünkü onlar için okunan ayetler kendilerine zerre kadar tesir etmez. Bazılan Onların kalpleri Ölülere benzetilmiştim /ikrindedir. Çünkü kalplerinde şuur yoktur. Zira kalp de duyulardan biridir ve Allah bu ayette kalplerinin şuurunun tamamen dumura uğra­dığını söylemektedir. Sonra kulak ve gözlerin de dumura uğradı­ğını ifade etmiştir. Tıpkı başka bir ayette Onların kalpleri var-dır, fakat onunla anlamazlar. Gözleri vardır, onunla görmezler. Kulakları vardır, onunla işitmezler} demesi gibi. Bazı kimseler Bu ayet ölülerin mutlak şekilde insanların ke­lâmını işitmediğine delildir» demişlerdir. Fakat bunun tafsilatı daha önce geçmişti ve ileride Rum Suresi münasebetiyle izahı ge­lecektir. 82. ayetteki el-Kavl'den maksat, Kıyamet'in kopmasını ve deh­şetini gözler önüne seren ayetlerdir. Onların vukuu» ndan mak­sat, Kıyametin kopmasıdır. [30] Dabbet'ül-Arz Onlara yerden bir dabbe çıkardık.» Bu dabbe» hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür 1- Bu dabbe, Hz. Salih'in devesinin yavrusudur. Kıyamet'e yakın çıkacaktır ve Kıyamet alâmetlerindendir. 2- Bu dabbe tüylü ve kıllıdır. Ayaklan uzundur. Ona Ces-şase» denilir. Bu söz îbn Amr'a aittir. 3- Bu, insanoğlunun hilkati üzerinde bir dabbedir. Başı bu­lutlarda, ayaklan yerdedir. 4-Bu dabbenin başı öküz başı, gözleri domuz gözleri, ku­lakları fil kulaklandır. Boynuzları gergedan boynuzlandır. Boynu ise Nuame Kuşu'nun boynudur. Göğsü aslan göğsü, rengi de kap­lan rengidir. Böğrü kedi böğrüdür. Kuyruğu ise koç kuyruğudur. Ayaklan deve ayaklandır. Bir mafsalından diğerine kadar on iki ziralık mesafe vardır. Bu, Cessase'nin kendisi olabilir. 5- Bu, ejderhadır. O ejderha ki Kabe'nin duvarlan üzerine çıktı. Onu Ikab denilen kuş kaldınp götürdü. Bu hadise Kureyş-lüer'in Kabe'yi bina etmek istedikleri zaman oldu. Maksat, bunun ahir zamanda çıkacak olmasıdır. 6- Bu bir hayvandır. Kuyruğu yoktur. Sakalı vardır. 7- Bu dabbe konuşan bir insandır. Konuşur ve bidatçılarla münazara eder, kâfirlerle münakaşada bulunur. 8- îbn Abbas'tan gelen rivayete göre bu dabbe tüylü ve ye­lelidir. Onda her renk bulunur. Dört ayaklıdır. Akabe'de çıkacak­tır. Bazılan da başka görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunları uzat­mada herhangi bir fayda yoktur. Kurtubi tefsirinde birinci görü­şü tercih ederek En sahih görüş budur» diyor. Bu dabbenin ta­yininde, sıfatında büyük ihtilaflar vardır. Dabbe nereden çıkacaktır? Bazıları Mekke'deki Safa Tepe-si'nden çıkacaktır» der. Bu Safa Tepesi yarılır ve oradan dabbe çıkar. Bunu îbn Amr söylemiştir. Bazıları Ebu Kubeys Dağı'ndan çıkacaktır» derken başka bir grup Bu dabbenin üç çıkış noktası vardır; Birinci çıkışı çölün bir yerinde olacaktır. Onun üzerinde insanlar birbirleriyle savaşacak, çokça kan akıtılacaktır. Sonra bu hayvan gizlenecektir» demiştir. O onlarla konuşur», yani o zaman mevcud olanlara, İslâm' dan başka diğer dinlerin batıl olduğunu söyleyecektir. Bazılan Halkın hoşuna gitmeyen şekilde halkla konuşacak» derken bazı­ları da Onlarla Arapça konuşacaktır ve Cenab-n, Hakkın şu sözü­nü söyleyecektir» demişlerdir Şüphesiz ki insanlar bizim ayetle­rimize kesin olarak inanmıyorlardı.» Bu yorum İbn Abbas'ındır. Tukellimu cumhur'un İcraatına göre Konuşmak demek olan Teklim» kökünden gelir ve bu kıraati Tunebbihuhum» şek­lindeki okuyuş da desteklemektedir. Bazıları da Kelb kökünden gelir ki bu da yaralamak mânâsındadır» demişlerdir. Bazıları Onlarla konuşur, yani onları yaralar demektir de­miştir. Bazıları cumhurun kiraatuıa göre bu yaralamak mânâsına gelen Kelbden gelmiştir» demişlerdir. Şedde ise teksiri ifade eder. Yani çokça konuşan demektir. Bu yorum Ebu Hatim'e aittir. Dabbe'nin ne zaman ve nerede çıkacağı, ne yapacağı ve sıfat­ları hakkında birçok hadis vardır. Bazıları sahih, bazıları hasen, bazıları zayıftır. Onun çıkışı ve bu çıkısın Kıyamet alâmetlerin­den oluşuna gelince, bu hususta varid olan hadisler sahihtir. Bun­ların bir kısmı Müslim ve Buhari'de mevcuttur. Meselâ Huzeyfe' nin merfu olan hadisi şöyledir Sis on alâmeti görmedikçe, Kı­yamet kopmayacaktır. Onlardan biri de Dabbet'ul'Ard'ın çıkışı­dır.» Bu hadis hem Sahih-i Müslim'de hem de Sünen-i Erbaa'da yer almaktadır. Bir de şu hadis vardır Güneşin batıdan doğu­şundan, Deccal'in gelmesinden ve Dabbe'nin çıkmasından Önce sü­ratle amellere sanlın. Bu hadis Sahih-i Müslim'de Ebu Hureyre'nin merfu hadisin­den alınmıştır. îbn Kesir Bu dabbe halkın fesada uğradığı, Allah'ın emirlerini terkettiği, hak dini değiştirdikleri ahir zamanda çıkacaktır» demişlerdir. Halkla bu hususta konuşacaktım cümlesinden maksat, İbn Abbas, Hasan ve Katade'nin Hz. Ali'den rivayet ettiklerine göre şudur Halk ile normal bir şekilde konuşacak, kendilerine hitap edecektir.» Ata el-Horasani'ye göre onlara şunları söyleyecektir Kesin­likle insanlar bizim ayetlerimize inanmadılar.» Bu yorum Hz. Ali'den de rivayet edilmiş, İbn Cerir de bu yo­rumu benimsemiştir. Fakat îbn Kesir Bu yorumda nazar var­dır» diyor. Değişik rivayetlerden anlaşılıyor ki dabbe bizim bildiğimiz hayvanlardan değildir. Kıyamet'in alâmetlerinden birisidir. Haki­katini Cenab-ı Hak daha iyi bilir. Fakat zamanımızda yeryüzün­deki bütün insanları birkaç defa yok edebilecek kadar güçlü si­lahlar da dabbe olarak değerlendirilebilir ve insanları kitleler ha­linde yoketmeye elverişli olan hastalıklar da dabbe cümlesinden olabilir. Hatta hastalık içindeki mikroplar da dabbeye benzemiş olabilir. Hakikati Allah bilir. Büyük dabbe konusunda şunları söyler Dabbe hakkındaki rivayetler değişik, hem de çok değişiktir. Ebu Hayyan El-Bahr»da, Demiri Hayat'ul-Hayvan» adlı eserin­de Her memlekette bir dabbe çıkacaktır. Öyleyse dabbe, çeşidi yeryüzünde dağılan bir hayvandır. Tek bir dabbe değildir» der. Böylece dabbeden cins kastedilmektedir. Rivayetlerin çoğuna ba­kılırsa bu, tek bir dabbedir ve doğru olanı da budur. İsmi cins ta­biri ve müphem getirilerek tenvinle tekid edilmesi ise onun duru­munun garipliğine ve korkunçluğuna delâlet etmektedir. Dabbe nin tek olduğunda da ihtilaf edilmiştir. Bamjdrı O dabbe insan­lardandır» demiş ve delil olarak Muhammed bin Kâb el-Kurezi' den gelen şu rivayeti göstermişlerdir Hz. Ali'ye dabbe sorulduğunda Hz. Ali Dikkat edilsin, Al­lah'a yemin ederim, o kuyruklu bir dabbe değil, onun sakalı var­dır» demiştir. Meşhur olan —ki hak da budur—, bu dabbenin insan nevin­den olmayan bir dabbe oluşudur. Bazı kimseler Kureyşliler Mes~ cid-i Haram'ı bina etmek istediklerinde onlara mani olmak üzere Kabe'nin içinde bulunan ejderhadır. Bu ejderhayı Ikab denilen kuş kapmış ve onu Hacun denilen yere atmış ve yerini unutmuştur» demişlerdir. Demiri bunu îbn Abbas'tan rivayet etmektedir. Ea-vilerin çoğu Dabbe'nin bunun gayrisi bir şey olduğunda ittifak et mislerdir. _ AIusi Dabbe hakkındaki rivayetler çoktur» der. EI-Bahr ise Dabbe'nin mahiyeti, şekli, çıkış yeri, adedi, ondan ne kadarının çıkacağı, halk için ne yapacağı ve kimin zamanında çıkacağı şek­lindeki konularla ilgili olarak değişik birtakım haberler vardır. Onun için bunların hepsini attık. Çünkü onları nakletmek kâğıt ziyanından başka bir şeye yaramaz» demiştir. Alusi El-Bahr'ın bu sözü haktır. Ben bazı kimseler ister doğ­ru ister, yalan olsun birtakım rivayetlere vakıf olmayı istedikleri için bunlardan bazılarını naklettim. Es-Sefaran'i El-Buhur'u Zahi-re'de bunları biraraya getirerek mukayese etmiştir. Fakat faydalı bir iş yaptığını sanmıyorum» demektedir. Dabbe ile ilgili haberlerin en yakın olanı Tirmizi'nin hasen olduğunu söylediği haberdir. Bu hususta gelen haberlerin bir kıs­mını Hakim tashih etmiştir. Malûmdur ki Hakim'in tashihi mu-haddisler arasında itibara alınmaz. Bu dabbe hakkında son olarak şunu söyleriz Bu büyük bir dabbedif. Ayaklıdır. însan nevin­den değildir. Allah ahir zamanda onu yerden çıkaracaktır. Yerden çıkarılması onun yaradılışının tevellüd yoluyla yani erkek ve di­şi yönüyle değil, doğrudan topraktan olacağım gösterir. Tıpkı haşeratlar gibi. Ayetteki Hum» zamiri mutlak şekilde Kıyamet'i inkâr eden kâfirlere racidir. Bütün geçmiş ve gelecek kâfirlere racidir, sa­dece Mekke müşriklerine değil. Dabbenin onlara haber vermesin­den maksat, ellerinden kaçmış olan iman üzerinde hasret çekme­lerini sağlamak içindir. Bazıları Halktan maksat Mekke müşrikleridir» demişlerdir. Bazıları da Zamirler kâfirlere değil de bütün insanlara racidir» derler. O vakit Nas» kelimesinden maksat, ya hasrı inkâr eden kâfirlerdir veya Mekke müşrikleridir.[31] O onlara insanların ayetlerimize içtenlikle inanmadıklarım söyler» cümlesindeki Ayetlerimiz» den maksat, Kur'an ve Hz. Muhammed'dir. Bu durum Allah'ın kâfirlerden iman etmesini ka­bul etmediği, Allah'ın ilminde bu dabbe çıkmazdan Önce kâfirler ve müminlerden bir şey kalmadığı andadır. Ayetin metnindeki Yuzeun» füli Defedilirler, hesap yerine sevkedîlirler» demektir. Katade Onların öncüleri, sonuncularının üzerine reddedilir» diyor. Yani öncüler, sonuncular yetişinceye kadar dururlar. Onlar gelinceye kadar durum böyledir. Allah on­lara Peygamberlere gönderdiğim ayetlerimi ve birliğime delâlet eden bunca kevni ayeti yalanladınız mı? Halbuki siz ilim yönün­den onları ihata etmiş değildiniz ilmen onların batıl olduğuna varmamıştınız ki onlardan yüz çeviriyordunuz. Cehaletle, delil­siz olarak onları yalanladınız» der. 87. ayetin başındaki Yevme» kelimesi ya mukadder bir fiilin Uzkur mef uludur veya Zekkir» fiilinin mef'ulüdür. Yani sûra üfürüldüğü günü onlara hatırlat, onlara zikret demektir. Ferra Ayetin mânâsı sûra nefhedildiği günde bu durumlar vaki olacaktır şeklindedir» der. Sûr daha önce de geçtiği gibi nur­dan yapılmış bir borudur. İsrafil ona üfürür. Mücahid, Boru şek-lindedim demiştir. Bazıları Sûr, Yemen ehlinin lisanında boru mânâsmdadır» derler. [32] Meal 89- Kim iyilikle Allah'ım huzuruna gelirse ona daha iyi­si verilir ve onlar o günün korkusundan emin kalırlar. 90- Kim de kötülükle gelirse onlar yüzükoyun cehenneme atılırlar. Ve onlara Siz ancak yaptıklarınızın karşılığını gör­mektesiniz}} denir. 91- Ey Rasûlünı! De ki Ben ancak kendisini haram kıl­dığı şu beldenin Rabbine kulluk etmekle cmrolundum. Her şey Onundur ve ben mü si umanlardan olmakla em rolündüm.» 92- Ve Kuranı okumakla da cmrolundum. O halde kim hi­dayete gelirse o ancak kendisi için hidayettedir. Kim dalâlete sa­parsa de ki Ben ancak uyarıcılardanım.» 93- Ey Rasûlünı! De ki Hamd Allah'a mahsustur. O ayet­lerini mucizelerini, varlığının alâmetlerini size gösterecektir. Siz ide onları görüp tanıyacaksınız. Kesinlikle Rabbin yaptıkları­nızdan habersiz değildir! [33] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 89-93 Kim iyilikle Allah'ın huzuruna gelirse...» Bu Ayetlerin Tefsiri 89. ayetteki EPHasene» kelimesini İbn Mesud ve İbn Abbas Lâ ilahe illallah» ile tefsir etmişlerdir. Ali Zeynelabidin'in babası Hüseyin'den, onun da babası Hz. Ali'den rivayet ettiğine göre müs-lümanlardan birisi gazaya gider. Bir yerde tek başına kaldığı za­man Lâ ilahe illallahu Lâ'Şerike Leh» Allah'tan başka mabud yoktur. Ortağı yoktur, der. Bir ara kendisini Rum diyarında, kır­sal ve soğuk bir yerde buldu. Sesini yükselterek Lâ ilahe illalla­hu lâ şerike lehu» dedi. O anda bir binici çıktı, sırtında bembeyaz elbiseler vardı. O gazi müslümana, Nefsimi yedH kudretinde tu­tan Allah'a yemin ederim, şenin bu konuşman, Cenab-ı Hak'kın Kim bir iyilikle gelirse onun için ondan daha iyisi vardır» ayeti­nin mânâsıdır.» dedi. Katade, Hasene tevhid ve ihlastır» demiştir. Bazıları da Bü-tün farzların eda edilmesidir» demiştir. Yani Lâ ilahe illallah»\ hakiki olarak söyleyen bir kimse bu kelime için vacip olan her şe­yi demiştir demek olur. Yani tevhid, ihlas ve farzları yerine ge­tirmiştir. Onun için ondan daha hayırlısı vardır» cümlesi hakkında Yani Lâ ilahe illallah'tan ona hayr yetişmiştir demektir» diyor. Mücahid Onun için güzel mükâfatta isimlenen cennet vardır, ve hayr kelimesi de tafdil için değildir» demiştir. îkrime ve İbn Cureyc Lâ ilahe ilkdlah'tan daha hayırlı bir-şey tasavvur edilmez. Lâkin kişiye ondan hayr yetişmiş olabilir» demişlerdir. 90. ayetteki Es-Seyyie» kelimesinden maksat, îbn Abbas, Ne-hai, Ebıı Hureyre, Mücahid, Kays bin Sa'd ve Hasan'a göre şirk demektir. Bu, ehli tevhidin de icmaldir. Yani onlar Lâ ilahe illal­lah hasene, seyyie de şirktir demişlerdir. Kuboetn kelimesi İbn Abbas'm tefsirine göre Atıldı», Dah-hak'a göre İtildi» demektir. Yani yüzüstü cehenneme itildi. Yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezalandırılıyorsunuz?» cümlesi, ya Cenab-ı Hak tarafından veya melekler tarafından söy­lenmiştir. 91. ayetteki Allah'ın haram kıldığı şu belde» den maksat, Mekke'dir. Cenab-ı Hak onun hürmetini tazim etmiştir. Yani onu emin bir harem kılmıştır. Orada kan akıtılmaz, herhangi bir kim­seye zulmedilmez, herhangi bir av avlanmaz, herhangi bir ağaç kopanlrtıaz. İbn Abbas ellezî» yerine, Belde» kelimesine sıfat olsun diye elleti» okumuştur. O belde ki Allah onu haram, yani hürmete lâyık kılmıştır. Her şey O'nundur.» Yani yaradılış bakımından da mülk bakı­mından da her şey O'nundur. Ben müslümanlardan olmakla emrolundum», yani onun emirlerine itaat etmekle, onu birleyenlerden olmakla emrolun­dum. Ve bir de Kur'an'ı okumakla emrolundum. Kim hidayete yürürse hidayetinin sevabını alır. Kim sapıtır­sa benim vazifem ancak tebliğdim ayetini kılıç ayeti neshetmiştir. O size ayetî&rini gösterecektir», yani nefsinizde ve sizden başka yerlerdeki ayetlerini size gösterecektir. Nitekim Cenab-ı Hak başka bir ayette Onlara gelecekte, afakta ve nefislerinde bulu-no,n ayetlerimizi göstereceğiz» demiştir. Siz o ayetleri, yani kudre­tin delillerini, vahdaniyetin hüccet ve burhanlarım hem nefsiniz- de, hem afakta göreceksiniz, anlayacaksınız. Cenab-ı Hak başka bir ayette Yeryüzünde kesinlikle inananlar için alâmetler vardır. Nefislerinizde de vardır. Acaba görmez misiniz?» buyurur. [34] -NEML SURESİ'NİN SONU — ❬ Önceki وَقُلِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ ءَايَٰتِهِۦ فَتَعْرِفُونَهَا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ Diyanet İşleri Başkanlığı De ki “Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” Meallere göre Neml Suresi 93. Ayet Tüm Mealler Neml 93 Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Neml 93 Diyanet İşleri Başkanlığı Neml 93 Elmalılı Hamdi Yazır Neml 93 Ali Fikri Yavuz Neml 93 Diyanet Vakfi Neml 93 Elmalılı Hamdi Yazır Sade Neml 93 Elmalılı Hamdi Yazır Sade 2 Neml 93 Fizilal-il Kuran Neml 93 Hasan Basri Çantay Neml 93 İbni Kesir Neml 93 Ömer Nasuhi Bilmen Neml 93 Tefhim-ul Kuran Neml 93 Kuran Yolu Neml 93 1. Tâ, Sîn. Bunlar sana, Kur’ân’ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 2. İman eden müminler için hidayet rehberi ve müjdeci olmak üzere. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 3. Ki o müminler namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 4. Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik de onlar ilerisini göremezler, kalpleri körelmiştir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 5. İşte bunlar, kendileri için oldukça ağır bir azab bulunan kimselerdir, ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 6. Resulüm! Şüphesiz ki bu Kur’ân, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmektedir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 7. Hani Musa, ailesine şöyle demişti Gerçekten ben bir ateş gördüm, gidip size oradan bir haber getireceğim yahut bir kor ateş getireyim, umarım ki ısınırsınız.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 8. Oraya geldiğinde şöyle seslenilmişti Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 9. Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah’ım!» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 10. Asânı at!» Asâyı atıp onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. Dedik ki Ey Musa korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 11. Ancak, kim haksızlık yapar, sonra yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki ben ona karşı da çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 12. Elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine git, çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 13. Bu şekilde âyetlerimiz onların gözleri önüne serilince, Bu apaçık bir sihirdir» dediler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 14. Ve vicdanları bunların doğruluğuna tam bir kanaat getirdiği halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 15. Andolsun ki biz, Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik. Onlar Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun» dediler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 16. Süleyman Davud’a varis olup dedi ki Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden nasip verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 17. Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları Süleyman’ın hizmetinde toplandı, hepsi bir arada onun tarafından düzenli olarak sevkediliyordu. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 18. Nihayet karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!» dedi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 19. Süleyman onun sözüne gülümseyerek dedi ki Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 20. Süleyman Kuşları gözden geçirdikten sonra şöyle dedi Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 21. Ya bana mazeretini gösteren apaçık bir delil getirecek, ya da onu şiddetli bir azaba uğratacağım, yahut boğazlıyacağım!» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 22. Çok geçmeden Hüdhüd gelip Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’den sana çok doğru ve önemli bir haber getirdim. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 23. Gerçekten, onlara Sebelilere hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkan verilmiş ve büyük bir tahta sahip olan bir kadınla karşılaştım.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 24. Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için hidayete giremiyorlar.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 25. Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah’a secde etmezler.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 26. Halbuki O büyük Arş’ın sahibi olan Allah’tan başka tapılacak yoktur.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 27. Süleyman Hüdhüd’e dedi ki Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 28. Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil de, ne sonuca varacaklarına bak.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 29. Süleyman’ın mektubunu alan Sebe melikesi Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı» dedi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 30. Mektup Süleyman’dandır, Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla başlamaktadır.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 31. Bana karşı baş kaldırmayın, teslimiyet göstererek bana gelin diye yazmaktadır.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 32. Sonra Melike dedi ki Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. Bilirsiniz siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 33. Onlar, şöyle cevap verdiler Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız, buyruk ise senindir; artık ne emredeceğini düşün taşın.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 34. Melike, Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi orayı perişan ederler ve halkının ulularını hakir hâle getirirler. Herhalde Onlar da böyle yapacaklardır» dedi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 35. Ben şimdi onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne gibi bir sonuç ile dönecekler.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 36. Elçiler, hediyelerle gelince Süleyman şöyle dedi Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Ama siz, hediyenizle böbürlenirsiniz.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 37. Ey elçi Onlara var söyle; iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları, muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 38. Sonra Süleyman müşavirlerine dedi ki Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike’nin tahtını bana getirebilir?» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 39. Cinlerden bir ifrit, Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var.» dedi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 40. Kitaptan ilmi olan kimse ise, Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm» dedi. Süleyman onu Melike’nin tahtını yanıbaşına yerleşivermiş görünce, Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin gösterdiği lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 41. Süleyman devamla dedi ki Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 42. Melike gelince, Senin tahtın da böyle mi?» dendi. O şöyle cevap verdi Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 43. O’nu, Allah’tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkârcı bir kavimdendi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 44. Ona köşke gir!» dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini çekti. Süleyman Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir» dedi. Melike dedi ki Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmiştim. Süleyman’ın maiyyetinde, âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 45. Andolsun ki, Allah’a ibadet edin diye Semud’a da kardeşleri Salih’i gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen iki zümre oluverdiler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 46. Salih dedi ki Ey benim kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Ne olur Allah’a istiğfar etseniz, belki rahmetine ulaşırdınız.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 47. Cevap verdiler Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık.» Salih Size çöken uğursuzluk sebebi Allah katında yazılıdır. Belki siz imtihana çekilen bir kavimsiniz» dedi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 48. O şehirde dokuz çete vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 49. Allah’a and içerek birbirlerine şöyle dediler Gece ona ve ailesine baskın yapalım; sonra da velisine, ’Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz’ diyelim.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 50. Onlar böyle bir tuzak kurdular, biz de kendileri farkında olmadan onların planlarını altüst ettik. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 51. İşte bak! Tuzaklarının akibeti nice oldu Onları da, kavimlerini de toptan helak ettik. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 52. İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 53. İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 54. Lût’u da peygamber olarak kavmine gönderdik. O, kavmine şöyle demişti Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 55. Siz ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 56. Buna kavminin cevabı sadece Lût ailesini memleketinizden çıkarın; baksanıza onlar bizim yaptıklarımızdan temiz kalmak isteyen insanlarmış!» demelerinden ibaret oldu. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 57. Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride azaba uğrayanların içinde kalmasını takdir ettik. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 58. Onların üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki, ne kötü idi uyarılanların yağmuru! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 59. Resulüm! de ki Hamd olsun Allah’a, selam olsun seçkin kıldığı kullarına. Allah mı hayırlı, yoksa O’na koştukları ortaklar mı?» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 60. Onlar mı hayırlı yoksa, gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi? Çünkü biz onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirmişizdir. Allah’la beraber başka bir ilâh mı var! Doğrusu onlar sapıklıkta devam eden bir güruhtur. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 61. Onlar mı hayırlı yoksa, yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarında nehirler akıtan, onun için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah’ın yanında başka bir ilâh mı var? Hayır onların çoğu hakikatları bilmiyorlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 62. Onlar mı hayırlı yoksa, kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri yapan mı? Allah’ın yanında başka bir ilâh mı var? Ne kıt düşünüyorsunuz! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 63. Onlar mı hayırlı yoksa, karanın ve denizin karanlıkları içinde size yolu bulduran, rahmetinin yağmurun önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen mi? Allah’ın yanında başka bir ilâh mı var? Allah onların koştukları ortaklardan çok yücedir, münezzehtir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 64. Onlar mı hayırlı yoksa, önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten, hem yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? De ki Eğer doğru söylüyorsanız, siz kesin delilinizi getirin haydi! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 65. De ki Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 66. Fakat ahiret hakkında bilgiler onlara ardarda gelmektedir. Ama onlar bundan bir şüphe içindedirler. Çünkü onlar bundan yana kördürler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 67. İnkârcılar dediler ki Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten diriltilip çıkarılacak mıyız?» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 68. And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 69. De ki Hele bir yeryüzünde gezin de, günahkarların sonu nice oldu, bir bakın!» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 70. Habibim! Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 71. Bir de, Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad ettiğiniz azab hani, ne zaman?» derler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 72. De ki Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin azabın bir kısmı herhalde yakında ensenize binecektir.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 73. Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 74. Rabbin elbette onların sinelerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 75. Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta Lehv- i mahfuzda bulunmasın. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 76. Haberiniz olsun ki bu Kur’ân, İsrail oğullarına, hakkında ihtilaf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 77. Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 78. Rabbin şüphesiz, onlar arasında kendi hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 79. Ve o halde sen Allah’a güven. Çünkü sen, apaçık hakikatin üzerindesin. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 80. Bil ki sen, ölülere işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da daveti duyuramazsın. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 81. Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin. Ancak gönülden teslim olarak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 82. Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir dâbbe» canlı çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 83. Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup hesap yerine sevkedilirler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 84. Nihayet oraya geldikleri vakit Allah buyurur Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Yoksa yaptığınız başka neydi?» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 85. Yaptıkları haksızlıktan dolayı, o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 86. Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık ve çalışsınlar diye gündüzü apaydınlık yaptık. İman eden bir kavim için elbette bunda ibretler vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 87. Sûr’a üfürüldüğü gün Allah’ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 88. Sen dağları görürsün de, yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 89. Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 90. Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. Başka değil ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz.» denir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 91. De ki Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı kutlu kılan bu şehrin Mekke’nin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Yine bana müslümanlardan olmam emredildi.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 92. Ve Kur’ân’ı okumam emredildi.» Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki Ben sadece uyarıcılardanım.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 93. Ve şöyle de Hamd, Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster

neml suresi 93 ayet fazileti