osmanlı devleti dönemine ait sanat dalları
Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken, geride Kürtlerin tarihine ışık tutacak bu belgeyi bıraktı. ABD’nin ırak işgalinde devlet belgeleri arasından çıkarıldığı belirtilen haritanın, 1893 yılına ait olduğu kaydediliyor.
Bu nedenle Ahlat’ta, Urartu öncesi Asur egemenliğinin bulunması gerekir. Urartu Devleti Anadolu’daki hakimiyet mücadelesinde zayıf düşünce hakimiyeti altındaki yerlerin bir bölümü M.Ö. 6.yüzyıldan itibaren Medler’in eline geçer Ahlat’ta M.Ö. 6.yüz yıldan itibaren önce Med, sonra da Persler’in hakimiyeti altına geçer.
OsmanlıCam Sanatı. İznik Seramikleri. Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndeki muhteşem Hat Sanatı örnekleri. Topkapı Sarayı’ndaki zümrütler. Çin Seladonları. Gemi Tasvirli İznik Seramikleri. Osmanlı saray hazinesinden sıra dışı tutya eserler. Topkapı Sarayı’nın İmari Porselenleri. Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki
Soru8. Osmanlı Devleti hangi savaştan sonra Fetret Dönemine girmiştir? » Cevabı Göster. Soru 9. Osmanlıda İstanbul’u kuşatan ilk padişah kimdir? » Cevabı Göster. Soru 10. Yıldırım Beyazıt hangi savaştan sonra haçlı birliklerini yendiği zaman Abbasi Halifesi tarafından Sultan-ı iklim-i Rum ünvanını almıştır
OsmanlıDevleti’nin dayandığı sistemlerin temel düşüncesini veren, eğitim ve öğretim sisteminin temel kurumu medrese lerdir. Medrese, nakli ve akli bilimlerin öğretildiği eğitim kurumudur. İslam dinine ilişkin bilimler Nakli bilimleri oluşturur. Tefsir (Kur’an-ı Kerimin açıklaması), Fıkıh (İslam hukuku), Kelam
Site De Rencontre Payant Par Sms. Osmanlı Devleti'nde ilk şeyhülislam Molla Feneri Bursa tasavvufçusu Emir Sultan Matematikçidir ve astronomiyle ilgilenmiştir. Ay'ın haritasını çıkarmıştır. NASA tarafından ismi bir kratere verildi. Ali Kuşçu Matematikçidir. "Tezarruname" isimli eseri vardır. Sinan Paşa Coğrafyacı ve haritacıdır. "Kitab-ı Bahriye" isimli eseri vardır. Piri Reis "Miratül Memalik" isimli eseri vardır. Seydi Ali Reis Osmanlı Devleti'nde ilk rasathaneyi kurmuştur. Takiyüddün Mehmet Batı ile ilk ilişkileri kurmuştur. Hazerfan Hüseyin Çelebi Coğrafyacı ve matematikçidir. Minyatürleriyle ünlüdür. Matrakçı Nasuh Batılılar tarafından "Hacı Kalfa" ismiyle bilinir. Tarihçi ve coğrafyacıdır. "Cihannüma" isimli coğrafya eseri ve "Keşfüzünun" isimli bibliyografya eseri vardır. Katip Çelebi "Seyahatname" adlı eseri yazdı. Evliya Çelebi Kanat takıp uçan ilk insandır. Hazerfan Ahmet Çelebi İlk roketi ve ilk füzeyi yapıp kendini fırlatan adamdır. Lagari Hasan Çelebi "Mecelle" isimli Batı usulü kanunu hazırladı. "Kısası Enbiya", "Tarih-i Cevdet" diğer eserleridir. Ahmet Cevdet Paşa Osmanlı Devleti'nde en uzun süre şeyhülislamlık yapan isimdir. Ebussuud Efendi Fatih Sultan Mehmet'in hocasıdır. "Mikrep Görüşü" ile tanınır. Akşemseddin Lale Devri'nde yaşamıştır. "Muallim-i Salis" Üçüncü Öğretmen olarak bilinir. Yanyalı Esad Fatih Sultan Mehmet dönemi tıpçısı Altunizade Fermatoloji alanında çalışmalarla tanınır. "Kitabül Cerrahüyetil İlhaniye" ve "Mücerretname" adlı eserlerin yazarıdır. Sabuncuoğlu Şerafettin Osmanlı Devleti'ne özel matbaayı getirdi. İbrahim Müteferrika "Siham-ı Kaza" adlı eseri yazdı. Nefi "Hayriyye" ve "Hayrabat" adlı eserleri yazdı. Nabi Osmanlı Devleti'nde ilk vakayınüvis Halepli Mustafa Naima Osmanlı Devleti'nde son vakayınüvis Abdurrahman Şerefli "Avni" lakabıyla şiirler yazan padişah Fatih Sultan Mehmet "Selimi" mahlasıyla şiirler yazan padişah Yavuz Sultan Selim "Muhubbi" mahlasıyla şiirler yazan padişah Kanuni Sultan Süleyman "Adli" mahlasıyla şiir yazan padişahlar II. Bayezit II. Mahmud "Vesiletün Necat" isimli eserin yazarı Süleyman Çelebi Osmanlı Devleti'nde ilk matbaa ne zaman geldi? Lale Devri Osmanlı Devleti'nde ilk resmi gazete Takvim-i Vakayi Osmanlı Devleti'nde ilk yarı resmi gazete Ceride-i Havadis Osmanlı Devleti'nde ilk özel gazete Tercüman-ı Ahval Osmanlı Devleti'nde ilk resimli gazete Ayine-i Vatan Osmanlı Devleti'nde ilk dergi Mecmua-ı Fünun Vakayı Tıbbiye Osmanlı Devleti'nde ilk mizah dergisi Diyojen "Muhaderat", "Nisvan-ı İslam", "Şukufezar" eserlerinin yazarı Fatma Aliye Arapçanın güzel yazılmasıdır. Hafız Osman, Ahmed Karahisari, Şeyh Hamdullah temsilcileridir. Hat Sanatı Yıldızlama - süsleme sanatıdır. Bu sanatı uygulayana Müzehhip denir. Tezhip Bursa, İznik ve Kütahya ile özdeşleşmiş sanattır. Çini Osmanlı Devleti'nde resim sanatının yerini tutar. Matrakçı Nasuh, Nakkaş Osman, Nigari ve Levni önemli temsilcilerindendir. Minyatür Lale Devri'nin ünlü minyatür sanatçısıdır. Levni Su üzerine resim yapma sanatıdır. Ebru Cam sanatlarıdır. Vitray - Sırça Kitap ciltlerini yapan kişiye denir. Mücellit Ahşap işçiliği sanatıdır. Neccar Mardin ile özdeşleşmiş gümüş işleme sanatıdır. Telkari Alçı ve tavan süsleme sanatıdır. Malakari Sagah Tekbiri'ni besteleyen kişidir. Mustafa Buharızade Itri Mızıka-i Hümayun'u kurduran padişahtır. II. Mahmut Fatih Sultan Mehmet'in portresini yaşlandırarak çizen ünlü ressam Bellini "Gül Koklayan Fatih" resmini çizen ressam Sinan Paşa Devlet dairelerine resmini astıran ilk padişah II. Mahmut Osmanlı Devleti'nde heykelini yaptıran ilk ve tek padişahtır. Abdülaziz Osmanlı Devleti'nde resim sergisi açan ilk ressam Abdülaziz zamanında gerçekleşti. Şeker Ahmet Osmanlı Devleti'nde "Müzeciliğin Babası" olarak bilinir. Sanayi Nefise Mektebi'nin müdürlüğünü yapmıştır. "Kaplumbağa Terbiyecisi" adlı eseriyle de bilinir. Osman Hamdi Bey Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en pahalı tablosu Bu tabloyu çizen ressam Kuran Okuyan Kız Osman Hamdi Bey Osmanlı Devleti'nde müzecilikle ilgilenen kadın Semiha Hanım Darülbedayi Tiyatro Binası Darülelhan Müzük Okulu Hacı Özbek Cami Bursa Sarayı Yeşil Cami Yeşil Türbe Bu saydığımız eserler Osmanlı Devleti'nin hangi dönemine örnek gösterilebilir? Erken Dönem Mimarisi Mimar Sinan'ın çıraklık eseri Mimar Sinan'ın kalfalık eseri Mimar Sinan'ın ustalık eseri Mimar Sinan'ın bu eserleri hangi dönem içinde değerlendirilir? Şehzade Cami Süleymaniye Cami Selimiye Cami Klasik Dönem Nuruosmaniye Cami hangi dönem içinde değerlendirilir? Geç Dönem Osmanlı Devleti'nde en uzun süre saray olarak hizmet vermiş yapıdır. Topkapı Sarayı Dünyada ilk kalorifer sisteminin kullanıldığı yapıdır. İshakpaşa Sarayı Tanzimat Dönemi'nin yönetim merkezidir. Dünyanın üçüncü büyük avizesi bu sarayda bulunur. İlk mebus toplantısı bu sarayda yapılmıştır. Atatürk bu saraya "Milletin Sarayı" der. Dolmabahçe Sarayı Abdülaziz devrinde yaptırılan iki saray Beylerbeyi ve Çırağan Sarayı II. Abdülhamit zamanında yaptırılan ve denizle bağlantısı olmayan saraydır. Yıldız Sarayı Sultanahmet Cami'sinin mimarıdır. Sedefkar Mehmet Mostar Köprüsü'nün mimarıdır. Mimar Hayrettin Anıtkabir'in mimarlarıdır. Emin Onat Orhan Arda Osmanlı Devleti'nde tiyatronun kurucusu Güllü Agop Osmanlı Devleti'nde ilk Müslüman tiyatrocu kadın Afife Jale İlk Türk sivil uçak mühendisi Vecihi Hürkuş Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi kurucusu Selim Sırrı Tarcan Osmanlı Devleti'nin katıldığı ilk olimpiyat Temsilcilerimiz 1912 Stockholm Olimpiyatları Mıgırdiç Mıgıryan - Vahram Papazyan Yine de şahlanıyor aman Kolbaşının yandım da kır atı
Bu yazımızda tarih dersi konu anlatımları kapsamında 10. sınıf tarih dersinin 4. ünitesi olan Beylikten Devlete Osmanlı Medeniyeti ünitesinin 4. konusunun devamı olan Osmanlılarda El Sanatları konusuna yer verdik. Osmanlılarda El Sanatları konusunu “Osmanlı coğrafyasındaki zanaat, sanat ve kültür faaliyetleri ile bunlara bağlı olarak sosyal hayatta meydana gelen değişimleri analiz eder.” kazanımı çerçevesinde anlattık. Bu Yazının İçindeki Başlıklar Osmanlılarda El SanatlarıOsmanlı Devleti’nde El SanatlarıEl Sanatlarının ÖnemiÇiniHatDokumacılıkAhşap İşlemeciliğiTaş Süslemeciliği Osmanlılarda El Sanatları Ders Tarih 10 Ünite Beylikten Devlete Osmanlı Medeniyeti Konu Osmanlılarda El Sanatları Kazanım Osmanlı coğrafyasındaki zanaat, sanat ve kültür faaliyetleri ile bunlara bağlı olarak sosyal hayatta meydana gelen değişimleri analiz eder. Osmanlılarda El Sanatları konusunda Dokumacılık, Ahşap işlemeciliği, Çini, Taş süsleme, Hat gibi el sanatları hakkında bilgi verdik. Osmanlı Devleti’nde El Sanatları İslam ve Türk kültüründen ilham alan birçok eser Osmanlı’ya ait özel bir sanat anlayışının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ortaya çıkan bu sanat anlayışı Osmanlı’da el sanatları ve süsleme gibi alanlarda kendini göstermiş, önemli bir yere sahip olmuştur. Allah’ın güzel olması ve güzel olanı sevmesi anlayışı dolayısıyla eserlerin Allah için olması Osmanlı’daki sanat anlayışının sadece maddi değil manevi bir tarafı da olmasını sağlamıştır. Bizans ve İran’ın sanat anlayışlarından da etkilenen Osmanlı’da sanat bütün özellikleri ile sanat tarihinde kendine has bir yer bulmuştur. Osmanlı’da sanatın bu kadar gelişmesinin nedenlerine ise Osmanlı Devleti’nin insanları kendilerini güvende hissedebilecekleri bir ortam oluşturmasını ve böylece yeteneklerini gösterebilecek olmalarını örnek verebiliriz. Peki, ama Osmanlı Devleti bu güvenli ortamı nasıl sağlamıştır? Aslında bu sorunun cevabı oldukça basittir. Şehirler ve benzeri yerlere yeniçerileri görevlendiren Osmanlı Devleti sadece halkın haklarını korumakla kalmamış, ticaret ve sanatın rahatlıkla gelişebileceği güven dolu bir ortama öncülük etmiştir. Böylece de bu güvenli ortamda bulunan şehirler gelişmiş ve yaşamak için merkezler olmuştur. Osmanlı’da bu kadar çok gelişmiş olan sanat diğer her yerde olduğu gibi birtakım dallara ayrılmıştır. Osmanlı’da sanatı en basit haliyle süsleme, el sanatları ve mimari olmak üzere üçe ayırabilmekteyiz; fakat bu araştırmada Osmanlı’da el sanatları üzerinde durulacaktır. El Sanatlarının Önemi Osmanlı’da el sanatları özellikle Edirne, Bursa, İstanbul ve İznik’te görülmüş, bu şehirler Osmanlı’da el sanatlarının gelişiminde çok büyük bir rol oynamıştır. Saraylar, müzeler ve kütüphanelerden ulaşabileceğimiz halılar, kilimler, minyatürler, çiniler, yazılı eserler ve tezhipler gibi birçok eserin oluşmasında bu şehirlerde yapılan çalışmalar etkili olmuştur. Osmanlı’daki el sanatlarına örnek olan bu eserler Osmanlı’daki sanatın zenginliklerini göstermektedir. El sanatları, bize bir milletin kültürü, yaşayışı ve benzeri konularda birçok bilgi sunmaktadır. Osmanlı’daki el sanatları da bize bu konular hakkında birçok bilgi sunmaktadır. Hat sanatı, çinicilik, ahşap ve de taş işlemeciliği Osmanlı’da özellikle gelişmiş ve farklı bir ifadeye sahip olmuştur. Her bir alan birçok dala ayrılmış ve dolayısıyla birçok farklı alt dalın olmasına sebep olmuştur. Kâtipler, kumaş dokuyucuları, nakkaşlar, çiniciler, kuyumcular, madencilikle uğraşan kazgancılar, ciltçiler ve ahşap işleri yapan kündekârlar bu birçok alt dalda çalışan insanlara örnek verilebilir. Osmanlı’da el sanatlarının birçok alt dalında çalışan bu insanlar kendi içlerinde zanaat ve sanat grupları kurmuş, bu gruplarda eğitim döngüleri oluşturmuşlardır. Ahilik teşkilatı denen bir yapıyla bağ kuranlar ise bu mesleklerde ustalaşmış kişiler olmuştur. Yönetimleri esnaf şeyhleri tarafından yapılan bu gruplar ahi terbiyesini bilerek yetiştirilmişlerdir. Dolayısıyla da bu gruplarda çalışarak ekmeğini kazanan sanatçılar ve zanaatkârlar hile yapmayı ve de insanları aldatmayı bilmemektedirler. Bilip insanları kandıranlar ise kötü sonuçlarla karşı karşıya getirilip ceza almak zorunda kalmışlardır. Çinicilik, minyatürcülük, tezhipçilik, hattatlık, dokumacılık, taş süslemeciliği ve ahşap işlemeciliği Osmanlı’daki başlıca el sanatlarından olmuştur. Yukarıdaki paragrafta el sanatlarının önemi, gelişimi ve ele alınış biçiminden bahsedildikten sonra bu paragrafta bu el sanatlarının ne olduğu, nasıl yapıldığı ve önemli noktalarından bahsedilecektir. Çini Öncelikle çinicilikten bahsedilecek olursa çiniciliğin Osmanlı’daki en önemli el sanatlarından biri olduğu söylenilebilir. Çinicilik içinde kil bulunan bir çeşit topraktan yapılan parçaların birçok motifle bezenip pişirilmesi işidir. Çinicilik Selçuklu Dönemi’nden Osmanlı’da kurulan çini merkezine kadar duraksamış; İznik, Bursa, Kütahya, İstanbul ve Edirne gibi şehirler Osmanlı’daki başlıca çini yapılan yerlerdendir. Selçuklu Dönemi’ndeki çinilere kıyasla Osmanlı dönemindeki çinilerde daha fazla renk kullanılmış, daha önce kullanılmayan mavi, siyah ve yeşille beyaz; fıstık yeşili ile de sarı rengi kullanılmıştır. Çinicilik birçok alanda kullanılmış, çinilerle bezenen eserler Osmanlı’ya büyük bir şöhret kazandırmıştır. Mimari ile iç içe olan çini süslemelerinin en canlı örneklerine Topkapı Sarayı Çinili Köşk, İznik Yeşil Camii, Bursa Yeşil Camii ve de Yeşil Türbe’yi örnek verebiliriz. Çinicilik, günümüzde daha çok Kütahya’da yapılmakta ve çinicilik sürdürülmektedir. Hat Çinicilikten sonra hattatlığa değinilecek olursa hattatlığın da Osmanlı’da en az çinicilik kadar önemli bir el sanatı olduğunu söyleyebiliriz. Hattatlık, estetik bir şekilde yapılan yazı yazma işi olarak adlandırılabilir. Nereden çıktığı ise oldukça ilginçtir, İslamiyet’e göre dini olan yazılarda resim bulunmaması gerektiği için hat sanatı kullanılmıştır. Bu sanat, zaman geçtikçe Osmanlı’da mimari ve dekoratif alanlar olmak üzere birçok alanda yararlanılmıştır. Osmanlıda’ ki en önemli hattatlara Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Karahisarlı Ahmet ve Ali Bin Yahya Sofi’yi örnek verebiliriz. Dokumacılık Osmanlı’daki bir başka el sanatı olan dokumacılık; kadife, pamuk, ipek, yün ve keten gibi malzemelerin işlenip halı, kumaş, kilim vb. ürünlere dönüştürülmesi işlemidir. Hızla artan nüfus, saray ve ordunun artan ihtiyaçları doğrultusunda Osmanlı’da çabuk bir şekilde gelişen bir el sanatı olmuştur. Özellikle Bursa’da çok gelişmiş; birçok çeşit kadife, yünlü kumaşlar ve ipekten dibalar bu şehirde dokunmuştur. Osmanlı dokumacılıkta bu denli ileride olduğu için Çin bile Bursa’dan kumaşlar almış Fransa belirli renklerin kullanımını öğrenmeleri için Osmanlı’ya insanlar göndermiştir. Ahşap İşlemeciliği Ahşap işlemeciliği ahşap olan malzemelerin üzerine yapılan her türlü çizimin belirli aletlerle yontulması ve oyulması sonucu ortaya çıkan bir el sanatıdır. En fazla kullanılan malzemeler abanoz, gül, kiraz, elma, ceviz, sedir, şimşir, armut ve kestane ağaçları olmuştur. Ağaç işlemeciliğiyle uğraşan zanaatkârlar; ağaçları kestikten sonra özel havuzlarda bekletir, nemden etkilenmemeleri için birtakım yağlarla doyurur ve daha sonra işlerlerdi. Osmanlılar, geometrik motiflerden yıldız motifini ve sedef, fildişi kaplamaları eserlerinde çokça kullanmışlardır. Yapılan ahşap işlemeciliklerinden en önemlilerine bir örnek verecek olursak 1. Ahmet’in zümrüt, yakut gibi değerli taşlarla süslenmiş ve de sedef ile kaplanmış tahtı karşımıza çıkmaktadır. Taş Süslemeciliği Osmanlı’daki bitmek bilmeyen el sanatlarından bir diğeri de taş süslemeciliğidir. Taş süslemeciliği; işlenebilecek durumda olan birçok farklı taş türüne çeşitli araçlar aracılığıyla çeşme, mezar taşı, köprü, ibadethane gibi yapılarda kullanılmak üzere şekil verilmesi ve estetik bir biçime getirilmesidir. Osmanlı’da ilk başlarda daha çok yapıların dış bölgelerine uygulanan taş süslemeciliğinin bu örneklerine Edirne’deki Eski Camii minberinde ve Bursa’daki Yeşil Camii yüzey süslemesinde rastlayabiliriz. Taş süslemeleri, yapıldıkları yerler hakkında bize önemli bilgiler sunmaktadır. Mezar taşları bu durumun en güzel örneklerinden olup bize ölen kişinin nasıl bir sosyal duruma sahip olduğu ve bulunduğu dönemdeki kıyafetlerin nasıl olduğu gibi birçok farklı konu ile ilgili bilgileri öğrenmemizi sağlamıştır. Bu araştırmada incelenecek olan son el sanatı ise ahşap işlemeciliğidir. 4. Ünitenin Tüm Konuları Beylikten Devlete Osmanlı Medeniyeti ünitesinin tüm konularını aşağıdaki başlıklarda inceleyebilirsiniz. 1. Konu Anadolu’nun Kandilleri 2. Konu Osmanlı Devleti’nde Askeri Sınıf Osmanlıda İlim ve İlmiye Sınıfı Medreseler ve Tekkeler Akşemsettin, Ali Kuşçu, Uluğ Bey 3. Konu Halk Kültürü ve Kitabi Kültür II. Murad’ın Kültürel Faaliyetleri Şair Sultanlar 4. Konu Fetihle Gelen Dönüşüm Osmanlılarda El Sanatları Şu an bu başlıktasınız!
28 Kasım 2014 Sorular Cevaplar 3 Görüntüleme Osmanlı imparatorluğu Orhan Gazi tarafından 1299-1922 kurularak 600 yıllık bir hakimiyet sağlamıştır. Doğudan batıya, batıdan doğuya, kuzeyden güneye bir çok yeri fethederek cihan imparatoru olmuştur. Bu süre zarfı içersinde onlarca padişah sultan değişerek yerine kendinden sonrakilere bırakmıştır. Osmanlı imparatorluğu tarihi boyunca nice savaşlara kazanarak insanlara yol gösterdi. Aradan yüzyıllar geçip Osmanlının son padişahı olarak tahta Sultan Abdülmecid geçti. Görev süresi 4 yıl sürmüştür. Babası Sultan Abdülmecid Annesi Gülistu Kadın Efendi Doğumu 02 Şubat 1861 Ölümü 15 Mayıs 1926 Saltanatı 04 Temmuz 1918 – 01 Kasım 1922
Tarih Dersleri Anadolu Selçuklu kültürü, Asya, İran ve Anadolu gibi üç farklı coğrafyanın harmanlandığı bir kültür olarak karşımızda çıkmaktadır. Mimari eserler ve sanat eserleri ise, bu kültürü anlamımızda başlıca yol göstericidir. Bu mimari sanat eserleri sayesinde Anadolu Selçuklu Devletinin kültürü hakkında tespitler yapabilmek mümkündür. Anadolu Selçuklu hükümdarları seferlerinde ticareti ön planda tutmuşlardır. Sultan Alaeddin Keykubad’ın Alanya fethi ise buna çarpıcı bir örnektir. Ticareti ön planda tutan bu devlet ticaret yolları üzerinde han,hamam,kervansaraylar inşa ederek mimari faaliyetlerde oldukça gelişmiştir. Yine dini eğitimlerin verildiği medreseler de Selçuklu devletinin mimari anlayışını ve bu mimarinin eşsiz güzelliğini günümüzde dahi sunmaktadır. Gelelim Anadolu Selçukluları’nda gelişen bu mimari ve sanatın özelliklerine. Mimari 🔷 Anadolu Selçukluları’nda sanat dalı olarak bilhassa mimari kendisini göstermektedir. Dini Mimari Cami, Medrese, Külliye, Kümbet, Türbe, Tekke, Zaviye, Mescit Sivil Mimari Köşk, Saray, Darüşşifa,Kervansaray, Han, Hamam, Köprü, Askeri Mimari Sur, Kale, Burç, Kule, Kışla, Tersane 🔷 Anadolu Selçuklular’nda; İlk Cami Alaaddin Camiiİlk Han Alay Hanİlk Medrese Kayseri Koca Hasan Medresesiİlk Hastane Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası’dır. Ayrıca bu eser İslam dönemine ait en eski hastanedir. Günümüzde Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmet vermektedir. 🔷 Anadolu Selçuklu Devleti’nin önemli eserleri şunlardır CAMİLER Konya Alâeddin CamiiNiğde Alâeddin CamiiKonya Sahip Ata CamiiAmasya Burmalı Minare CamiiMalatya Ulu CamiiAnkara Arslanhane CamiiAnkara Ahi Şerafeddin Camii MESCİTLER Konya Taş MescitKonya Sırçalı MescitKonya Karatay Mescidi KÜLLİYELER Kayseri Hunad Hatun KülliyesiKayseri Hacı Kılıç KülliyesiKonya Sahip Ata Külliyesi MEDRESELER Konya Karatay MedresesiKonya Sırçalı MedreseKonya İnce Minareli MedreseKonya Çifte Minareli MedreseKayseri Hunad Hatun MedresesiKayseri Çifte MedreseKayseri Koca Hasan MedresesiSivas Gök MedreseSivas Buruciye MedresesiSivas Çifte Minareli MedreseKırşehir Cacabey MedresesiErzurum Çifte Minareli Medrese Gök Medrese Sivas DARÜŞŞİFALAR / BİMARHANELER Kayseri Gevher Nesibe DârüşşifasıKayseri Gıyasiye DârüşşifasıKonya I. Keykâvus ŞifahânesiTokat Muineddin Pervâne DârüşşifasıAksaray Alâeddin Keykûbat DârüşşifasıAmasya Torumtay Bimarhânesi KÜMBET VE TÜRBELER Kayseri Döner KümbetKonya II. Kılıç Arslan TürbesiKonya Gömeç Hatun Türbesi KERVANSARAYLAR HANLAR Kayseri-Aksaray Alay HanKayseri Sultan HanAntalya Evdir HanAntalya Kırk Göz HanKonya Altınapa HanKonya Sultan HanAfyon Çay HanAmasya Ezine Pazar Han SARAY VE KÖŞKLER Beyşehir Kubadâbâd SarayıKayseri Kubâdiye KöşküKayseri Haydar Bey KöşküKayseri Hızır İlyas KöşküAlanya Alaiye SarayıKonya Alâeddin Sarayı Alıntı Mimari eserlerin listesi sitesinden derlenmiştir. Sanat 🔷 Anadolu Selçuklu Devleti’nde süsleme sanatı oldukça gelişmiştir. 🔷 Ayrıca halı dokuma, tezhip, minyatür, hat, nakkaşlık, ebru, kakmacılık ciltçilik, kabartma, çinicilik sanatları da gelişmiştir. 🔷 İslam düşüncesine aykırılık taşıması sebebiyle resim ve heykeltıraş sanatı gelişmemiştir. 🔷 Anadolu Selçukluları süsleme sanatında; bitki ve hayvan figürleri kuş, balık, geometrik şekiller ve yazı figürleri kullanmıştır. 🔷 Paralarda insan tasviri ve arslan resmi kullanmışlardır. 🔷 Yapı ve süsleme malzemeleri olarak ise taş, ahşap, çini, tuğla ve alçı kullanılmışlardır. Dış mimaride en fazla taş işçiliği kullanılmıştır. 🔷 Konya Sırçalı Medrese ve Karatay Medresesi çini sanatının en güzel örneklerini oluşturmaktadır. Anadolu Selçuklu çini işçiliğinde önemli yeri bulunan Karatay Medresesi, 1955 yılında “Çini Eserler Müzesi“olarak ziyarete açılmıştır. Konya 🔷 Anadolu Selçukluların sembolü haline gelen çift başlı kartal ve diğer hayvan figürleri ise Konya surlarında kullanılmıştır. Bu bilgiler MEB ve Akademik kaynaklar referans kullanılarak hazırlanmıştır. Yazar hakkında Tarih Vakti KPSS ve Diğer Sınavlara Yönelik Tarih Dersleri ve Tarih Blogu
Fikri SALMAN Bir beylik olarak 1299’da tarih sahnesine çıkan Osmanlılar, ilerleyen dönemlerde siyasi ve kültürel açıdan hızlı bir gelişme göstermiştir. Osmanlı imparatorluğu köklü bir geleneğin taşıyıcısı olarak Selçuklulardan devraldığı kültür mirasıyla birlikte, Anadolu’da karşılaştığı çeşitli uygarlıklardan gelen etkileri de kendi benliğinde erittikten sonra kullanmıştır. Anayurttan getirdikleri sanat anlayışını, Anadolu’nun eski uygarlıklarından gelen, gelenek ve görenekleri ile zenginleştirmiş ve bu sentez sonunda kendisine has bir Türk sanatı üslubu ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda saray yaşantısına geçip, göçebe hayattan uzaklaşılmaya başlanınca, yerleşik düzenin de getirdiği özelliklerden olsa gerek, kıyafetlerde ve dokumacılıkta farklılıklar baş göstermiştir. Halk, saray mensupları ve azınlıklar kendi sınıf ve statülerini belirten kıyafetler giyerlerdi. Bugün müzelerimizi dolduran pek çok kıyafet, saray mensuplarına ait giysilerin bir bölümünü teşkil eder. Osmanlı’da ölen padişahların giysileri katlanıp bohçalanarak özenle saklanmıştır. Bohçalar üzerine etiketler dikilerek kime ait olduğu da belirtilmiştir. Ancak zaman zaman yapılan incelemelerde bu etiketlerin karıştırılmış olma ihtimali de ortaya çıkmıştır. Bu yolla yaklaşık binbeş yüz parça giysinin Topkapı Sarayı’nda muhafaza edildiği bilinir. Bohçalar üzerindeki kayıtlara bakılınca, bazı padişahların sağlığındayken de giysilerini saklattığını görüyoruz. Birçok padişahın kıyafeti olmasına karşın, VI. Mehmed’in Vahdettin firari olması nedeniyle hiçbir elbisesi yoktur.[1] XIV. Asırda Dokumacılık Osmanlılar, Beylik Dönemi’nde, Selçuklulardan devraldıkları ileri düzeyde bir dokumacılık bilgisine sahipti. Devletin zamanla zenginleşmesi, her alanda olduğu gibi kumaş sanatına da yansımıştır. XIV. yüzyılda ipekli dokumacılığın merkezi olan Bursa, Osmanlı’nın eline geçtikten sonra bu önemini biraz yitirmiştir. Daha önceleri yaşanan Moğol istilasının olumsuz etkileri ve Bizanslı ustaların İstanbul’a çekilmeleri bunda önemli etken olmuştur. Ancak ilerleyen dönemlerde toparlanarak Osmanlı İmparatorluğu’nun hem başkenti, hem kumaş merkezi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu müteakiben, Orhan Bey bir yandan ülke sınırlarını genişletirken, diğer taraftan kardeşi Alaaddin, iç düzeni sağlamak için kılık kıyafetle ilgili yasalar çıkarmıştır. Külah, börk, sarık, kavuk gibi serpuşlar, entari, cepken, cüppe, kaftan gibi giysilerin ve merasim kürklerinin malzemesi, şekli, dokuması, rengi, astar ve süslemeleri bir nizama bağlanmıştır.[2] Osmanlı Devleti bu dönemde henüz gelişme çağında olduğu için Denizli, Alaşehir gibi eski dokuma merkezlerinde üretilen kumaşlar revaçta olup, XIV. yüzyılda genellikle bu kumaşlardan yapılan kaftanlar kullanılmıştır. Timur’un, 1404’teki savaşın ardından Bursa’yı yağmalaması sonucu, günümüze ulaşan XIV. asra ait kumaş örneğine pek rastlanmaz.[3] Çeşitli kaynaklarda dönemin kumaş dokumacılığına dair birtakım bilgiler de mevcuttur. Neşri Tarihi’nde I. Osman’a ait Denizli ve Alaşehir kumaşlarından dokunmuş elbiselerden bahsedilirken o günlerde altın, gümüş ve ipeğin nadir olduğu bildirilir. Aynı tarihçi 1421’de Sultan I. Mehmed’in oğlu şehzade Mustafa’ya 100 çeşit kumaş verdiğinden söz eder. Bu belge 1364-1421 tarihleri arasında dokuma sanatının kaliteli ve miktar itibariyle belirgin bir gelişme içerisinde olduğunu gösterir.[4] XIV. yüzyıldan kalma kumaş numuneleri olmadığını daha önce belirtmiştik. Fakat Topkapı Sarayı’nda Osman Gazi’ye ait olarak bilinen bir bohçada dokuz parça giysi mevcuttur. Bunların içinde bulunan kaftanlardan biri beyaz pamuk ipliğinden dokunmuş olup, motifleri koyu sarı renklidir. İki iri yaprağın ortasında bir nar motifi tezyin edilmiştir. cm. boyundaki bu kaftanda desen yalnızca iki defa tekrar edecek kadar büyüktür. Nar ve yaprakların içi, sümbüle benzer beyaz motiflerle doldurulmuştur. Elbise kalın astarlı olup, kaba bir dikişle dikilmiştir. Benzer desen özelliklerini taşıyan bir başka kaftan ise yine aynı bohçadan çıkarılmıştır. Bu kaftanların Orhan Gazi’ye mi yoksa Osman Gazi’ye mi ait olduğu, bohça etiketinin karışmasından dolayı tam bilinmemektedir.[5] XV. Asırda Dokumacılık Bu dönem Beylikler Devri sanat anlayışına, İmparatorluk Devri sanat anlayışına geçişin yaşandığı bir dönemdir. Klasik Osmanlı sanatının temeli XV. yüzyılda atılmıştır. Saray sanatının üslup birliği kumaş tezyinatına da yansımıştır. Bu asırdan kalma kumaşların sayısı fazla olmamakla birlikte, o dönemin dokumacılığı açısından bize yeterince bilgi verecek kadar eser mevcuttur. XV. yüzyıl kumaşlarında süsleme elemanı olarak Selçuklulardan devralınan rumiler oldukça fazla görülür. Rumiler, gerek lotus ve palmetlerle, gerekse hatailerle birlikte ele alınarak tezyinatta kullanılmıştır.[6] Fatih Dönemi’nde Osmanlı Devleti, merkezi bir idareye sahipti. Kumaş dokumacılığı yönünden Bursa hâlâ önemini korumakla birlikte, İstanbul’da saray etrafında dokumacılık faaliyetlerinin başladığını görürüz. Türk kumaşları ince, karakteristik muntazam desen anlayışına ve mükemmel dokuma tekniğine XV. yüzyılda ulaşır. Renk sadeliği açısından İran kumaşlarından ayrılır. Bu asırda en çok kullanılan renk, kırmızının tonları ve mavidir. Sarı ve yeşil az kullanılmıştır. Altın ve ipek ise birlikte kullanılmaya başlanmıştır.[7] Bu dönemde kumaş desenleri XIV. yüzyıla nazaran küçülmüşse de yine iri düzenlemeler devam etmiştir. Ancak aradaki boşluklarda daha ince işlenmiş bitkisel süslemelere rastlanır. XV. yüzyılın kumaşlarında görülen en önemli motif pans beneği ve kaplan postu motifidir. Çintemani ve kaplan postu motifi, çatma kumaşlarda yoğun olarak kullanılmıştır. XV. yüzyıl sonuna doğru bitkisel motiflerin yoğunluk kazandığı ve desenlerin küçüldüğü görülür.[8] Kumaşlarda görülen desenler arasında gül, karanfil, menekşe gibi çiçeklerin az stilize edilmiş örneklerini, iri yapraklı desenlerin yanı sıra sade ve düz renkli kaftanları da bulabiliriz. XV. yüzyılda dokunan kumaşların kalitesi oldukça yüksekti. Bunu çeşitli belgelerden anlayabiliyoruz. 1452 tarihli bir Çin fermanından, Osmanlı İmparatorluğu’na kumaş siparişi verildiğini anlıyoruz. Saray kayıtlarındaki çeşitli belgelerden de kumaş türleri hakkında bilgi edinebiliyoruz.[9] Fatih’in kaplan postu motifli kaftanı ipekle dokunmuş olup, güvezi renkle iki dalgalı bulut arasında üç benek motifi bulunur. Münakkaş kadifeden yapılan bu kaftanın kumaşına benzer bir parça da Washington Textil Museum’da bulunmaktadır. Bursa çatması olarak tanıtılan kumaş, aynı desen özelliğiyle XV. yüzyıl geleneğini taşır Resim 1. Topkapı Sarayı’nda saklanan nadide kaftanlardan biri de Fatih’in 1481’de bir doğu seferi esnasında 3 Mayıs günü öldüğünde üzerinden kesilerek çıkarılan civit mavisi düz renkli Bursa ipeklisinden yapılmış kaftanıdır. Fatih’in giydiği son kaftan olarak ayrı bir önemi olan bu elbisenin içi ince pamukla doldurulmuş ve nohut rengi ince kumaşla astarlanmıştır.[10] Bunların dışında Fatih Sultan Mehmet’e ait olduğu sanılan başka kaftanlar da vardır. Ama kesin bir bilgi mevcut değildir. Ayrıca ele geçen başka kumaşlar da bu yüzyıla ışık tutar. Asrın sonuna doğru oldukça yüksek kaliteli kumaşların dokunduğunu da yine çeşitli belgelerden anlıyoruz. XVI. Asırda Dokumacılık Osmanlı kumaş dokumacılığının en parlak dönemi XVI. yüzyıldır. Bursa, İstanbul, Bilecik, Denizli, Kastamonu, Ankara, Amasya, Karaman gibi şehirler tam bir dokuma merkezi haline dönüşmüştür. Osmanlı, ekonomi ve sanatta en güçlü dönemine bu asırda ulaşır. Kumaşların ve desenlerin en zengini bu devirde dokunmuştur. Lale, karanfil, sümbül, çınar yaprakları, bahar dalları, nar çiçekleri ve narlar, kıvrık dallar arasında hançer yaprakları XVI. yüzyılın en çok sevilen ve sık kullanılan motifleridir. Bu tür natüralist çiçeklerin dış kontürlerinin belirgin olarak çizilmesi ise Osmanlı kumaş desenlerini diğer ülke kumaşlarından ayıran en belirgin özelliktir. Bunların yanı sıra üç benek, stilize bulut ve ikisinin birlikte kullanıldığı çintemani olarak hayvan figürlü kumaşlara da rastlanmaktadır.[11] Desenlerin çoğu sonsuzluk fikrinde düzenlenmiştir. Motifler bir araya getirilirken belli şemalar, kartuş ve madalyonlar kullanılmıştır. Kumaş dokumacılığının düzenli bir şekilde zirveye ulaşmasının en önemli etkenlerinden biri Ahilik ve lonca teşkilatı olmuştur. Kökeni çok daha eskilere uzanan kardeşlik, meslek ve bezirganlık temellerine dayalı olan Ahiliğin XIII. yüzyıldan sonra, Anadolu insanının günlük yaşamında büyük etkisi olmuştur. Diğer taraftan “ehli-hiref” adı altında saray bünyesinde de zanaatçı ve sanatçı örgütlenmesi, dokumacılık teşkilatının daha da gelişmesini sağlamıştır. Dokunan kumaşlar üst düzey yetkililer tarafından kontrol edilip mühürlendikten sonra satışa sunulurdu. Böylece hile yapılmasının önüne de geçilmiş olunuyordu. Altın ve gümüş tellerle dokunan kumaşların üretimi sadece saray atölyelerinde, devletin kontrolünde yapılıyordu. 1502 tarihli “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa” adlı yasayla kumaş dokumadaki kaliteye tekrar düzenleme getirilmiştir. Zira bir önceki yüzyılın kumaşlarının çok daha kaliteli olduğunu ve giderek bozulduğunu bu fermandan anlıyoruz.[12] Daha birçok belge ve ehli hiref defterlerinde, hediye olarak verilen kumaş ile rakamsal verileri görmemiz mümkündür. Bu yüzyılın kumaş dokumacılığındaki en önemli özelliklerden biri şudur Desen çizen sanatçıların kumaş dokuma tekniklerini çok iyi bildikleri ve bu doğrultuda tasarım yaptıklarıdır. Bunun yanı sıra desene göre çok katlı çözgüleri de tezgaha bağlayan nakşbendan-ı kemhabafan adlı bir grup ustanın da ehlihiref defterinde kayıtlı oldukları görülür.[13] XVI. asırda dokumacılığın son derece ileri düzeyde olmasına rağmen, bazı saray eşrafının İtalya’ya kumaş siparişi verdiğine de tanık oluyoruz. Bugün bu sipariş mektupları Venedik Devlet Arşivi’nde bulunmaktadır.[14] II. Beyazıd Han’a ait olduğu söylenen kırmızı zeminli bir serenk kaftanda, dikey dalgalı bir yol tarzında yapılmış, iri yapraklı desenleri olan bir kumaş kullanılmıştır. Yaprakların sarı klaptanla dokunmuş olması önemlidir. Gerek zemin, gerekse yaprak içleri bitkisel desenlerle doldurulmuştur Resim 2. XVI. yüzyılın şaheserleri olarak bilinen iki önemli kaftan daha vardır ki; bunlar sazyolu üslubunda bir desenle dokunmuştur. İlk bakışta desenleri itibariyle birbirine çok benzeseler de, birinin zemini açık renkli, diğeri koyu renklidir. Ayrıca koyu renkli olan, uzun kollu, açık renkli olanı kısa kolludur Resim 3. Ağır altınlı kemhadan hazırlanan bu kaftanların desenleri özel olarak hazırlanmış ve dokunmuştur.[15] Osmanlı İmparatorluğu bütün sanat dallarında olduğu gibi kumaş sanatında da zirveyi yaşadığı bu yüzyılda; Yavuz Sultan Selim’in Bektaşi misali sade ve yalın giyinmeyi sevdiğini, buna karşılık oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın şık ve gösterişli giyinmeyi sevdiğini anlıyoruz. Şehzadeliği yıllarında bir gün çok süslü bir elbiseyle babasının huzuruna çıkınca, onun süslü kılığına sinirlenen babası “Süleyman, anan ne giyecek?” diye azarlamıştır.[16] İşte böyle basit giyinmeyi seven Yavuz Sultan Selim’in belki de en gösterişli kıyafeti kırmızı zemin üzerine sarı klaptanla dokunmuş desenlere sahip, kısa kollu serenk kaftanıydı Resim 4. İri palmet motiflerinin içini dolduran küçük bitkisel motiflerle süslenmiş kaftanın içi de sarı pamuklu bir astarla kaplanmıştır.[17] Bu yüzyıl kumaşlarında en çok görülen diğer süslemeler arasında üç benek, hilal, lale, hatai ve çeşitli bitkisel motifleri sayabiliriz. Topkapı Sarayı’nda bulunan kısa kollu narlı kemha kaftan ise meyve motifli olması yönüyle ilginçtir Resim 5. Zemindeki kırmızı renkli desenlerin, dimi bir örgüyle çift katlı bir kumaş olarak dokunduğunu görürüz. XVI. yüzyıl kumaşlarında rumiler ve bitkisel süslemelerin bir alanda kullanıldığı değişik örneklere de rastlarız Resim 6-7. XVII. Asırda Dokumacılık XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu birçok kuşatma ve savaşlar yaşamıştır. Sultanlar devlet işlerinden ellerini yavaş yavaş çekmişler, saray hayatına dalmışlardır. Devlet yönetimi ise tecrübeli vezirler eline kalmıştır. Saraydaki kadınların yönetimdeki entrikaları da boy göstermeye başlayınca, yüzyılın sonuna doğru ekonomik ve siyasi yönden devlet sarsılmaya başlamıştır. Her şeye rağmen dokumacılık XVII. yüzyılın ortalarına kadar o denli ilerlemiştir ki, dokunan mamuller XVI. yüzyıl ikinci yarısına mı yoksa XVII. yüzyıl ilk yarısına mı ait olduğunu kestirmek güçtür. Kumaşlar teknik açıdan XVI. yüzyıl kalitesindedir. Klasik sanatın tutucu, kaidelere bağlı, ölçülü desenleri yerine, nakkaşların hayal güçlerine daha fazla dayanan aynı kalıplar içinde daha neşeli, renkli, orijinal kompozisyonların desenlerde yer aldığı görülür, XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı sanatında görülen Batı tesiri, kumaş sanatında da etkili olmuştur.[18] XVII. yüzyılda yine çeşitli kanunname ve fermanlarla kumaş dokumacılığı zaman zaman kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bu asırda İstanbul, Bursa’yı geride bırakmış faal bir dokuma merkezi olmuştur. Kadifelerin kalitesinde bir düşüş olduğu görülür. Gittikçe bozulan Osmanlı ekonomisine bağlı olarak altın ve gümüş tel kullanımı fermanlarla, en aza indirilmiştir. Desenlerdeki çözülmeler, madalyon ve yollardaki ayrılmalardan sonra, bir kökten veya vazodan çıkan çiçekler yüzeyleri doldurur.[19] Giderek Batı etkileri kendini iyiden iyiye gösterir. Yüzeyi dolduran çiçek buketleri, büyük yelpaze şeklini almış karanfiller bu devirde dikkati çeken en önemli desen türleridir. Yüzyılın sonuna doğru görülen kumaş kalitesindeki gerilemenin birçok nedeni vardır. İthal kumaşların çoğalması, ustaların daha kısa sürede yetiştirilerek maaşla çalıştırılmaya başlanması, iş ahlakının yitirilmesi bu çözülmenin ve gerilemenin başlıca sebepleridir. Çözgü ve atkılardan iplik çalmalar, kalitesiz boyaların kullanımı, rekabeti ve kaliteyi öldürmüştür.[20] XVII. yüzyılın ilk Sultanı olan I. Ahmed’in renkli kişiliği, onun giydiği kaftanlarına da yansımıştır. II. Osman’a ve IV. Murad’a ait kaftanların bazılarında ise Batı tarzının hakim olduğu desenler görürüz. Çin bulutu ve çintemani motifi yine bu yüzyılda da sevilerek kullanılmaya devam etmiştir. XVII. yüzyıl kumaş desenleri arasında en yaygın olanı yelpaze şeklini alan iri yapraklı karanfil desenidir Resim 8. Zevke ve safaya düşkünlük saray halkının yanı sıra zenginlerin de saraya ve süse özenerek, şatafatlı ve pahalı kumaşlara yönelmesine sebep olmuştur. Gittikçe yoksullaşan halk ise daha ucuz kumaşlara eğilim göstermiştir. XVIII ve XIX. Asırda Dokumacılık Devletin gerilemesi bu yüzyıllarda daha da artmıştır. III. Ahmed yayınladığı bir fermanla sırmalı kumaş üretimini yasaklamıştır. Sadece saray için sırmalı kumaş üretilmiştir. Devrin minyatürlerinde de desensiz düz kumaşları daha sık görürüz. Avrupa etkileri ise her geçen gün daha da artmış, gerek kumaş ithalatı, gerekse Barok tarzı motifler Osmanlı el dokumacılığını sarsmaya başlamıştır. Lale Devri’nde yine eski günleri yad edecek güzellikte kumaşlar üretilmeye çalışılmışsa da bu çabalar uzun sürmemiştir. Belgelerde İran kumaşlarının taklit edilerek, yabancı devlet adamlarına hediye edildiğinden bile bahsedilir.[21] 1770’li ve 1780’li yıllarda Avrupa’da yaşanan sanayileşme, tekstil alanında da kendini göstermiştir. Bunun sonucunda bir zamanlar kumaş ihracatı yapan Osmanlı İmparatorluğu, kumaş ithalatına başlamıştır. 1786’da Jacquard’ın desen dokuyabilen bir tezgah icat etmesiyle, dokuma sanayiinde bir çığır açılmıştır. Bu gelişmeler, Osmanlı el dokumacılığına büyük darbe vurmuştur. Kumaş dokumacılığımızı tekrar canlandırmak için, birtakım girişimler yapılır. III. Mustafa, 1759’da Ayazma Camii civarında kumaş atölyeleri kurdurmuştur. III. Selim de Üsküdar’da atölyeler kurdurarak dokumacılığın yeniden canlanmasına katkıda bulunmuştur. Daha sonra burada dokunan kumaşlar “Selimiye” adıyla anılır olmuştur. Dönemin kumaşlarında yollar oluşturan buket çiçekler, serpme motifler, geometrik düzenlemeler desen olarak sıkça görülür. Sultanların kıyafetlerinin yanı sıra, hanımların da kıyafetlerinin saklanmaya başlaması, bir gelenek olarak ortaya çıkar. Karanfil desenli çatma kumaşlar bu asırda da en sık görülen kumaşlar arasında yer alır. XIX. yüzyılda saray yaşantısında hızlı bir değişim yaşanmıştır. Sultanlar yüzyıllardır yaşadıkları Topkapı Sarayı’nı terk ederek, yeni saraylar yaptırmışlar ve buralarda yaşamışlardır. Topkapı Sarayı’ndaki ehli hiref teşkilatı da dağılmıştır. Tüm olumsuzluklara rağmen Üsküdar çatmaları ve Selimiye kumaşlarıyla, kumaş sanatı bir süre daha yaşamıştır. 1845’te Abdülmecit tarafından Hereke’de kurulan dokuma fabrikası, 1850’lerde yapılan ilavelerle üç katlı bir hale getirilmiştir. Fabrika yaklaşık yüzyıl kadar çalışmıştır. Geçmişte Hereke fabrikasında üç tür kumaş dokunurdu Saray için döşemelik kumaşlar, Fransız kumaşlarını hatırlatan Batı zevkindeki kumaşlar ve Türk Rokoko üslubunda kumaşlar. 1936 yılında Hereke fabrikasının kumaş kısmına son verilerek sadece halı imalatı kalmıştır.[22] 1844’te İzmit Çuha Fabrikası kurulmuş, devletin ve ordunun kumaş ihtiyacı buradan karşılanmaya çalışılmıştır. Bu fabrika yapılan ilavelerle 1945’lere kadar çalışmıştır. Bunların dışında 1855’te Bursa İpekli Mensucat Fabrikası, Balıkesir Aba Fabrikası, 1850’de Basmahane Fabrikası, İzmir Pamuklu Mensucat, 1885’te İzmir Şark Sanayii, 1889’da Yedikule İplik Fabrikası, 1904’te Adana Simyanoğlu Fabrikaları kurularak üretim yapılmaya çalışılmıştır.[23] Böylece Osmanlı İmparatorluğu da tekstilde, endüstrileşmeye bir geçiş yaşamıştır. Her şeyden önemlisi XIX. asırda geleneksel kıyafet biçimlerimiz de değişmiştir. 1828’de yayınlanan bir nizamnameyle, yapılan kıyafet değişikliği etraflıca anlatılmış, kimin ne giyeceği, hangi meslek adamının ne olacağı belirtilmiştir. Yüzyıllardır giyilen kaftan da, bu yasayla kaldırılmıştır.[24] XIX. yüzyıl halk giysilerine baktığımızda, düz kumaşlar, ince ve kalın çubuklu yollu kumaşlar, basit küçük çiçekli kumaşlar veya ikat tekniğinde boyanarak dokunmuş kumaşlar en çok karşılaştığımız örneklerdir. Fikri SALMAN Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi / Türkiye Alıntı Kaynağı Türkler, Cilt 12 Sayfa 410-415 Kaynaklar ♦ GÜRSU, Nevber; Türk Dokumacılık Sanatı, İstanbul, 1988. ♦ İMER, Zahide; “Osmanlı Dönemi Türk Kumaşlarında Lale Motifi”, Kültür ve Sanat, Ankara, 1996. S. 31, s. 61. ♦ İSMİER, Leyla; “Has Solist Elbiseleri”, Hürriyet Magazin Dergisi, 8-24 Aralık 1991, S. 36, s. 20-23. ♦ ÖNDER, Mehmet; Şaheserler Konuştukça, Ankara, 1996. ♦ ÖZ, Tahsin; Türk Kumaş ve Kadifeleri II, İstanbul, 1952. ♦ ÖZ, Tahsin; Türk Kumaş ve Kadifeleri, I, İstanbul, 1946. ♦ ÖZPULAT, Füsun; “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de El Dokumacılığından Tekstil Endüstrisine Geçiş”, Türkiye’de El Sanatları Geleneği ve Çağdaş Sanatlar İçindeki Yeri Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1987. ♦ RASİM, Ahmed; Osmanlı Tarihi, İstanbul, 1994. ♦ SALMAN, Fikri; “Tarihi Türk Kumaşlarında Desen ve Renk Anlayışı”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Erzurum 1998, S. 4, s. 147. ♦ SİPAHİOĞLU, Oya; “Onyedinci Yüzyıl Saray Kumaşlarında Yozlaşma”, El Sanatlarına Yaklaşım ve Sorunları Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1994. ♦ TEZCAN, Hülya; “Kumaş Sanatı”, Geleneksel Türk El Sanatları, İstanbul, 1995. ♦ TEZCAN, Hülya; “Saray Nakkaşhanesinin Erken Resim Programına Göre Hazırlanmış Türk Kumaş ve İşlemeleri”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, C. 3, Ankara, 1995. ♦ UĞURLU, Aydın; “Osmanlı Dokumalarında Süs ve İhtişam, İlgi, S. 76, Kış 1994, s. 11. ♦ UĞURLU, Aydın; “Osmanlı Yönetiminde Anadolu Dokuma Sanatı”, İlgi, S. 51, s. 26. ♦ YATMAN, Nurettin; Türk Kumaşları, Ankara, 1945. ♦ YETKİN, Şerare; “Türk Kumaş Sanatı”, Başlangıcından Bugüne Türk Sanatı, Ankara, 1993. Dipnotlar [1] Tahsin Öz; Türk Kumaş ve Kadifeleri-I, İstanbul, 1946, s. 8. [2] Aydın Uğurlu; “Osmanlı Yönetiminde Anadolu Dokuma Sanatı”, İlgi, S. 51, s. 26. [3] Zahide İmer; “Osmanlı Dönemi Türk Kumaşlarında Lale Motifi”, Kültür ve Sanat, S. 31, s. 61. [4] Nevber Gürsu; Türk Dokumacılık Sanatı, İstanbul, 1988, s. 33. [5] Öz, s. 16. [6] Gürsu, s. 23-34. [7] Nurettin Yatman; Türk Kumaşları, Ankara, 1945, s. 21. [8] Fikri Salman, “Tarihi Türk Kumaşlarında Desen ve Renk Anlayışı”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Erzurum 1998, S. 4, s. 147. [9] Öz, s. 7. [10] Mehmet Önder, Şaheserler Konuştukça, Ankara, 1996, s. 189. [11] Hülya Tezcan, Kumaş Sanatı, Geleneksel Türk El Sanatları, İstanbul, 1995, s. 158. [12] Öz, s. 39-42. [13] Hülya Tezcan, “Saray Nakkaşhanesinin Erken Resim Programına Göre Hazırlanmış Türk Kumaş ve İşlemeleri”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, C. 3, Ankara, 1995, s. 313. [14] Leyla İsmier, “Has Solist Elbiseleri”, Hürriyet Magazin Dergisi, 8-24 Aralık 1991, S. 36, s. 20-23. [15] Şerare Yetkin, “Türk Kumaş Sanatı”, Başlangıcından bugüne Türk Sanatı, Ankara, 1993, s. 329-342. [16] Aydın Uğurlu, “Osmanlı Dokumalarında Süs ve İhtişam, İlgi, S. 76, Kış 1994, s. 11. [17] Yetkin, s. 334. [18] Gürsu, s. 105. [19] Tezcan, s. 160. [20] Oya Sipahioğlu, “Onyedinci Yüzyıl Saray Kumaşlarında Yozlaşma”, El Sanatlarına Yaklaşım ve Sorunları Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1994, s. 427-430. [21] Tahsin Öz, Türk Kumaş ve Kadifeleri II, İstanbul, 1952, s. 44. [22] Yetkin, s. 342. [23] Füsun Özpulat, “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de El Dokumacılığından Tekstil Endüstrisine Geçiş”, Türkiye’de El Sanatları Geleneği ve Çağdaş Sanatlar İçindeki Yeri Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1987, s. 390. [24] Ahmed Rasim, Osmanlı Tarihi, İstanbul, 1994, s. 163-169.
osmanlı devleti dönemine ait sanat dalları